
Bursa Olay Gazetesi Hilton – Dilek Yeğinsü haberi

Hilton Bomonti’deki Moda Blogger’ı Kubilay Sakarya Partisinden
Geçen hafta Moda Blogger’ı Kubilay Sakarya’nın, İstanbul’un en büyük, en yeni ve en sevdiğim şehir otellerinden biri olan Hilton Bomonti’de düzenlediği davetteydik. Blogunun 5. yılını kutladığı, eğlence ve moda dünyasından ünlü isimlerin katıldığı bu keyifli parti, Hilton’un eşsiz manzaraya sahip, 34. katındaki Cloud 34 Sushi Lounge’da gerçekleşti
Henüz 20’li yaşlarının başında olan ve Bilkent’te okuyan Kubilay, sosyal medyada oldukça sevilen, kendine has, kaliteli bir çizgiye sahip, moda düşkünü genç arkadaşlarımdan…
Blogunun 5. yılını sevdikleriyle kutladığı ve instagram’dan #high5party hashtagiyle geceden fotoğraflara ulaşabileceğiniz bu parti, akşam üzeri saatlerde başlayarak, gecenin geç saatlerine kadar aynı tempoda devam etti.
Hilton Bomonti ev sahipliğinde gerçekleşen bu eğlenceli organizasyon, bu yıl olduğu gibi, Hiltonlar arasında, son 2 senedir üst üste “En İyi Pazarlama Ekibi” ödülünü kazanan Pazarlama ve PR Müdürü canım dostum Elif Gökoğlu ve onun bir numaralı sağ kolu Merve Seçkin sayesinde, yine kaliteli işlere atılan bir imza gibiydi.
Bütün gece son dönemin birbirinden popüler şarkılarının coşturduğu DJ performansıyla eğlenilen gecede, Cloud 34’ün başarılı şefleri, konuklarına en şık sunumlarla, leziz bir sushi ziyafeti çekmeyi de ihmal etmediler.
Gecenin bir diğer kahramanı, yaptığı çekimleri çok takdir ettiğim isim Sevgili Sarper Kesim oldu.
Eski Best Modellerden biri olduğumu belki biliyorsunuzdur. Moda konusunda yapılmamışı yapıp, güzel bir projeyle yakında karşınıza çıkabilirim bakalım, bunun da minik bir müjdesini buradan vermiş olayım:)
Partiye 2011 Best Model Turkey Hilal Uzun, “İşte Benim Stilim” yarışmasının ikiz şampiyonları Nurcan ve Aycan Şencan, Esquire editörü Ahu Özdemir, Gloria Jeans CEO’su Mehmet Dinçerler gibi isimlerin yanı sıra, sosyal medyadan pek çok tanınmış blogger katıldı. Bu sayede, biz de bu keyif dolu ambiyansta, sevdiğimiz dostlarımızla bir araya gelme fırsatı yakalamış olduk. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler 🙂
————————————————-
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂
Eğer gün içinde nerelerde bulunduğumu ve neler yaptığımı merak ediyorsanız da beni Snapchat‘te “Usengecsefiniz” hesabından takibe alabilirsiniz. “Snapchat kullanmayı henüz öğrenemedim ki ama ben” derseniz, onu da adım adım anlattım. İşte tam da burada🙂
Yenilenen Kelebeği Çok Sevdim
Her ne kadar hayatım teknoloji ve sosyal medya üzerine kurulu olsa da; sabah uyanıp, kahvemi elime aldığımda, kanepeye şöyle bi’ güzel kurularak, gazetemi de en klasik şekliyle, sayfalarını çevire çevire, köşe bucak okumayı çok severim. Mis gibi kahve kokusuyla, gazete kokusunun arasında, “su sızmaz bir dostluk” söz konusudur benim için. “Klasik gazetenin yeri bende ayrıdır” derken hemen belirteyim, bahsettiğim gazete illa ki Hürriyet’tir. Çünkü bir aile klasiği olarak, kendimi bildim bileli, istisnasız sadece Hürriyet alınır bizim eve…
İlginçtir ki ana gazeteyi, ilk kim kaparsa kapsın, diğeri bu durumdan hiç şikayetçi olmaz. Baktığınızda belki bir “ek” olarak görünmesine rağmen, her bir köşesiyle, şöyle hakkını vere vere, uzun uzun zevkle okunacak kadar renkli ve donanımlı, hatta bence başlı başına bir gazete olacak kadar da çok yönlüdür Kelebek.
Dile kolay tam 44 yıldır Türkiye’nin magazin ve yaşam gazetesi olarak hayatımızda olan ve bu özelliğiyle, bi’ nevi “elinde büyüdüğümüz” Kelebek; her zaman, ilk günkü saygın çizgisini korurken, bir yandan da günün trendlerine ayak uyduracak şekilde genç, dinamik ve güncel kalmayı da başardı. 2016’nın başında yine etkin şekilde kendini gösteren bu yenilenmenin sinyallerini, ilk olarak logosunda yapılan revizyonla fark etmiştim. Zarafetini ve naifliğini vurgulayan yeni logosu, tahmin ettiğim gibi pek çok yeniliğin de başlangıcıymış zaten. 🙂
Sadeleşerek, okunmayı daha da kolaylaştıran mizampajı kadar, bünyesine eklediği yeni yeni yazarları ve daha da zenginleşen içeriğine ilaveten; bir de hafta içi her gün, yanında ayrıca Kelebek 2 ekinin de olması bence Hürriyet’in, kendini devamlı geliştirmeye yatırım yapan, yenilikçi bir marka olduğunun göstergesi…
Canınız hayatın koşturmaca ve stresinden birazcık uzaklaşmak mı istedi? Açın gazetenizi, yaslanın arkanıza ve siz de benim gibi dalın Kelebek dünyasına!
Moda, magazin, en yeni, en trend mekanlar, kültür-sanat, sağlık, güzellik ve bakım önerileri, yemek tarifleri, televizyon rehberi, etkinlik haberleri, burç yorumları derken, içindeki birbirinden keyifli haberlerle gününüzü renklendirin. Köşe yazarlarına göz atın mesela, bakın bakalım bugün ne demiş, hangi konuda fikirlerini belirtmiş. Düşünün bakalım yorumlarına katılıyor musunuz? Bir mekan ya da oradaki çok özel bir lezzeti, ısrarla tavsiye ettiyse, merak ediyor musunuz sizler de benim gibi? Ah! Ne olacak benim bu yemek sevdam? 🙂
Kelebek 2 için ise, adeta bir “iyi yaşam rehberi” desem yeridir. Cilt bakımı, pratik maskeler, şifalı bitkilerle yapılan karışımlar gibi, sizi ve bütçenizi yormadan evinizde kolayca hazırlayıp uygulayarak, hemen faydasını görmeye başlayacağınız sağlık ve güzellik tüyoları, eminim ki çok işinize yarayacak.
Mesela bulmaca kısmı, babamın en favori bölümlerindendir. Özenle katlayıp, ceketinin cebine koyar ve trafikte şikayet etmek yerine, emekliliğin tadını, her an her yerde bulmaca çözerek çıkarır sağolsun. 🙂 Sizin evin bulmaca profesörü kim peki? Yoksa siz misiniz? 🙂
Kelebek 2 içinde örgü modelleri olması da isabet olmuş. Bizim zamanımızda ortaokullarda “Ev Ekonomisi” dersi vardı, onu hatırlattı bana. O derste bize daha 10’lu yaşlarımızın başında, örgü de ördürülür, dikiş de diktirilirdi. Artık böyle dersler kalmadı sanırım, düğme dikmeyi bilmeyen o kadar çok kişi var ki, inanılmaz. Hep söylerim “mideyi olduğu kadar ruhu da beslemek gerek” diye… İnsan illa ki uygun bir kaç hobi edinmeli kendine… Aklını boşaltırken, ortaya da güzel eserler çıkarabilmek, hatta hayata tutunmak için bile, hobiler çok faydalı.
Kelebek 2’deki örgü modellerinden bakarak, ister atkı örün, ister kazak, ister şal… “Acaba kime ne örsem?” diye düşünürken, eğer aklınıza bir şey gelmiyorsa işte size harika bir fikir: Üşüyen çocuklar için mutluluk örmeye ne dersiniz?
Kelebek’te okuyarak haberdar olduğum bu sosyal sorumluluk projesi, Hürriyet Kelebek, Nako, Kızılay ve D&R’ın katkılarıyla ve “Her ilmek bir mutluluk demek” sloganıyla hayata geçirilmiş. “Gönül Örgüsü”ne katılarak siz de 15 Mart’a kadar öreceğiniz giysileri D&R’lara veya Kızılay şubelerine bırakarak bir miniğin soğuktan korunmasına destek vermek için #bendevarım diyebilirsiniz.
Bugün Kadınlar Günü…
8 Mart tüm dünyada kadınların eşitlik, kalkınma ve daha huzurlu yaşam özlemlerini dile getirdikleri gündür. Temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanması bulunan bu anlamlı günümüzü yürekten kutluyorum.
Şair bugünün önemini kendi kaleminden ne güzel vurgulamış…
2 günde 2 Kg Fazlalıktan Kurtaran Balkabağı Çorbası Tarifi
Instagram (Usengecsef) yayınlarımı yakından takip edenlerinizin de bildiği gibi geçen hafta Paris’teydik. Şehir içi turlarımızda neredeyse hiç ulaşım aracı kullanmayıp, her yere yürümeyi tercih ettiğimiz bu 4 günlük eğlenceli gezide, her gün ortalama 16 km yol yapmışız, hatta bir gün kendi rekorumuzu kırarak 20 km’yi bile geçmişiz. Buna rağmen ve aslında yemeği de çok abartmadığımız halde, vatanımdan dışarı adım atar atmaz durma noktasına gelmeyi çok seven sindirim sistemim sayesinde, geri döndüğümüzde, tartıyla yüzleşip tam 2 kg fazla çıktığımı görmek büyük bir yıkım oldu. Ama üstesinden geldim. Nasıl mı? Tabi ki bu nefis Balkabağı Çorbası tarifi ile…

Kalıcı olmasına izin vermemek adına, kendisinden bir an önce kurtulmak için hemen aksiyona geçmem gerekiyordu. İlk iş sevgili diyetisyenimi arayıp durumumu anlattım. Balkabağı Çorbası tarifini hazırlamamı önerince, hemen koştum köşedeki amcadan balkabağı aldım. Baktım enginarlar da güzel görünüyor, 4 tane de enginar istedim. Eve dönüp, bir güzel mutfağa girdim ve ikisini aynı anda, kolayca ve hızlıca pişirdim. Zeytinyağlı Enginar Tarifimi zaten biliyorsunuz ama Balkabağı Çorbası tarifini Diyetisyenim Ceylan Akiş’in izniyle (Instagram: Ceylight) sizlerle de paylaşayım ki, 2 günde 2 kg fazlalıktan kurtulmama yardımcı olan bu çorbayı siz de kolayca yapın ve afiyetle yeyin istedim. Bu arada her şeyi tek başına bu çorbanın yapmadığını, bu süreçte bol bol su içtiğimi, bir saat yüzdüğümü ve diğer öğünlerime de dikkat ettiğimi söylememe gerek yok herhalde. O zaman ilk olarak malzemeleri sayarak tarife geçiyorum izninizle:)
Adım Adım Fotoğraflı Anlatımıyla BALKABAĞI ÇORBASI TARİFİ
Malzemeler (6 kişilik)
- 1 kg ayıklanmış Balkabağı
- 2 adet Kırmızı Biber
- 1 kg Süt (Tarifte light diyordu ama ben normal kullandım, siz Light süt de kullanabilirsiniz isterseniz tabi)
- 1 lt Kaynar Su
- 1 silme çay kaşığı Tuz
ve piştikten sonra üstüne eklemek için;
- 1 avuç kadar Maydanoz
- 1 avuç kadar Dereotu
- Kuru Nane, Pul biber gibi sevdiğiniz baharatlar
Kabakların kabuklarını ve ortasındaki çekirdekli kısımlarını, satın alırken ayıklattığım için işim nispeten kolay oldu. Size de mümkünse böyle hazır almanızı tavsiye ederim tabi.
İlk olarak balkabaklarını güzelce yıkıyorum.
Ardından 1,5-2 cm kalınlığında dilimliyorum ki pişirirken daha kısa sürede ve daha hızlıca yumuşayabilsinler.

İki tane kırmızı biberi de yıkayıp, yemeklik olarak hazırlıyorum. Nasıl yapıldığından, tam emin değilseniz, Yemeklik Biber Nasıl Küp Küp Doğranır? tarifimden hızlıca bakabilirsiniz.
Küp küp doğradığım kırmızı biberlerimi de tenceredeki balkabaklarının yanına ilave ediyorum.
Şimdi üzerine 1 litre kadar kaynar su döküyorum.
1 litre de Süt ilave ediyorum. Başta da dediğim gibi ben Light kullanmadım ama siz isterseniz tabi ki diyet amaçlıysanız, daha da iyi olabilir.
Üzerine tuzumu ilave ediyorum. Himalaya Tuzu olması tabi ki şart değil ama, öğüterek kullandığım rafine edilmemiş bol mineralli bu tuz çeşidini, ben normal sofra tuzuna tercih ediyorum.
Kapağını kapatıp, yemeğin kaynamasını bekliyorum. Kaynadıktan sonra ise, taşmaması için kapağını açıyorum ki ocak batmasın:)

Fokurdaya fokurdaya kaynayan balkabakları iyice yumuşadığında artık yemeğimizin hazırlığının bitmesine çok az kaldı demektir.”Peki yumuşadığını nasıl anlarız?” derseniz, bir çatal batırın mesela… Hemen saplayabiliyorsanız ve hatta kolayca parçalanıyorsa, olmuş demektir 🙂

O zaman sıra geldi ocağın altını kapatıp, çorbayı blenderdan geçirmeye…
En sonunda da dilediğiniz baharatları ekleyip, sunarken üstüne de ince ince kıyılmış maydanoz ve/veya dereotu da ekleyerek afiyetle tüketebilirsiniz. Diyetisyenimin söylediğine göre hazmı kolaylaştırması için posa niyetine bu yeşilliklerden bolca kullanmalıymışız.

Bu güzel lezzetin siz de benim gibi hayrını görürsünüz umarım. 🙂
Şimdiden afiyet olsun.
Slava’s SnowShow’un Çılgın Hayal Dünyası Zorlu PSM’de
Dünyanın en ünlü palyaçosu Slava, ilk kez Türkiye’ye gelir de “Zorlu PSM’de inanılmaz bir gösteri sergilerse, gitmemek olur mu? Valla baştan söyleyeyim, Stephen King kitaplarıyla büyümüş bir nesil olarak, özellikle küçüklüğünde “O” (Orjinal adı: “It”) isimli filmi de izledikten sonra, palyaçolardan hafif tırstığımdan, önce bir tereddüt etmedim değil hani! 🙂 Sonra açtım youtube’dan Slava’s SnowShow’un tanıtımlarını izledim ve dedim ki “Aman Allahım! Buna kesinlikle gidiyoruz!” 🙂
Anlatmaya sondan başlamış gibi olacağım ama gösterinin finalinde, benim mutluluk sarhoşu halim ve salonun ambiyansı işte aynen böyle, insanın uyanmak istemeyeceği bir rüya gibiydi 🙂 “Hakkımda” kısmında kendimi anlatırken, “Hayat bir “orkestra”dır ve ben de onun şefiyimdir belki” derken, işte tam da bunu kastediyorum. “Üşengeç Şef”in “şef”liğini, mutfak şefliği zannedenlere, yeni bir perspektif kazandırabilecek süper bir fotoğraf olmuş bence bu. Biricik eşimin ellerine sağlık. (Instagram:@deklancheur)
70’li yıllarda kültürel bir ikon haline gelen efsanevi bir palyaçoymuş “Slava Polunin”. Bugün de, halen aynı popülerliğini korurken sahneye koyduğu, büyüleyici bir aile show’u olan ‘Slava’s Snowshow için ise hayaller ve peri masallarından ilham almış. ”
Gençlik yıllarındaki Charlie Chaplin sevgisi, onu sanata yaklaştıran en büyük unsur olmuş ve sonrasında kendini geliştirerek alıp yürümüş ve pek çok prestijli ödül kazanmış. Gösteriyi izlediğiniz zaman anlıyorsunuz ki, adam boşuna “The Times” tarafından “Dünyanın en başarılı palyaçosu” seçilmemiş yani:)
Prodüksiyon sınır tanımıyor. Yahu bu nasıl akıllarına gelmiş?” dediğiniz şeyler oluyor. Büyüsünü kaybetmemek için çok detay vermeyi istememekle birlikte gösteri esnasında hafiften ıslanmaya, kar fırtınasına kapılmaya, ağlarla dolanmaya, köpüklerle haşır neşir olmaya filan hazırlıklı olun derim:)
Merak edenler için showdan bir kaç minik sahneyi “Usengec Sef” Youtube kanalıma yükledim. Show esnasında Snapchatten de “Usengecsefiniz” hesabımdan yayınlarımı izleyenleriniz olmuştur zaten. Henüz ilk kez görecek olanlar adına ben peşinen söyleyeyim: “çılgınca şeyler oluyor” derken, eminim ki bu kadarını da beklemiyordunuz:)
6 Mart tarihine kadar Zorlu PSM’de sürecek olan bu show için, önerilen alt yaş sınırı 8, ama üst yaş sınırı yok! Salondaki herkes bu interaktif gösterinin içinde, öyle ya da böyle, illa ki bir şekilde yer alıyor ve yaşı küçük de olsa, büyük de olsa çocukluğuna dönüp kendini eğlenceye kaptırıyor söyleyeyim.
İşte konfeti ve devasa büyüklükteki renkli balon yağmuru altında danslar edip, sevinç çığlıkları atarken, kendinden geçen bir salon dolusu insan… Başka söze gerek var mı?
Zorlu PSM Ana Tiyatro
Bilet fiyatları : 90 TL-130 TL-165 TL
Biletler Zorlu PSM Gişeleri, www.zorlucenterpsm.com ve Biletix
————————————————-
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂 Eğer gün içinde nerelerde bulunduğumu ve neler yaptığımı merak ediyorsanız da beni Snapchat‘te “Usengecsefiniz” hesabından takibe alabilirsiniz. “Snapchat kullanmayı henüz öğrenemedim ki ama ben” derseniz, onu da adım adım anlattım. İşte tam da burada🙂
Sait Halim Paşa Yalısı’nda Jazz ve Kahvaltı
Şimdi size gittiğiniz zaman memnun kalacağınızı düşündüğüm hem romantik, hem de nostaljik bir mekanda, kaliteli ürünlerle sunulan bir kahvaltı önerisi yapacağım. Hazır mısınız? Burası “Sait Halim Paşa Yalısı”… Jazz müziği ile kahvaltı konseptini birleştirmişler ve bu güzel ambiyansıyla, fark yaratacak bir Pazar kahvaltısı olmuş. Sevdiğiniz kişiye, güzel bir sürpriz yapmak istiyorsanız, tutun elini ve yalının bahçesindeki “Aslanlı” yolda bulunan kırmızı halıdan geçerek, bu kahvaltı keyfini birlikte yaşayın.
Biz Sevgililer Gününden bir hafta önce Sait Halim Paşa’daydık. Böyle canlı Jazz konseri eşliğinde kahvaltıyı öyle kolay kolay her yerde bulamıyor insan biliyorsunuz. O yüzden bu konunun özellikle jazz severleri memnun edeceğini düşünüyorum. Biz beğendikten sonra çevremize bahsederken, eşine ne tür bir sürpriz yapacağını şaşıran arkadaşlarımıza da, ilaç gibi geldi tavsiyelerimiz. Sevgililer Günü’nde gittiklerinde “servis ve müzikten çok memnun kaldık” diye teşekkür etmek için çıkar çıkmaz aradılar.
Saat 10:30 ve 13:30 arasında gerçekleşen Canlı Jazz müziği konseri ve Siemens ev aletleriyle hazırlanan bu kahvaltı konsepti, Sait Halim Paşa’da sadece 2 hafta daha süreceği için kaçırmak istemiyorsanız, rezervasyon için hemen irtibata geçmenizde fayda vardır diye düşünüyorum.
İsmini taa 19. yüzyılın son çeyreğinde Yeniköy’de inşa edildiğinde, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve eski Osmanlı Sadrazamı Sait Halim Paşa’dan alan, tam da Boğaz’a nazır bembeyaz, bakımlı ve görkemli bir yalı burası…
Etrafınıza baktığınızda gördüğünüz altın yaldızlı bezemeler, kabartmalar, sedef kakmalar, her tarafta Osmanlı, Mısır ve 16. Louis üslubu mobilyalar, tavanlardan sarkan Murano avizeleri derken insan kendini bir “dönem filmi setinde” gibi hissediyor. Giderseniz, şu merdivenlerde bir poz vermeyi aman sakın unutmayın derim 🙂
Yalının dış yüzeyinde, dönemin Osmanlı mimarisinde etkin olan Batılılaşma akımının yansımaları hissedilirken, iç dekorasyonunda ise 19. yüzyıl Batı üslubu ile Osmanlı sanatının bir arada kullanıldığı eklektik üslup hakim…
Olur da Jazz konserlerine yer bulamazsanız da üzülmeyin. Bahar’la birlikte, aynen geçen sene olduğu gibi hemen deniz kenarındaki masalarda püfür püfür Boğaz havasını içinize çekebileceğiniz, daha ne kahvaltılar düzenlenecektir eminim ki burada…
Bakın bunlar da geçen Yaz’dan kareler…
Bu arada kahvaltı için geldiğinizde, yalıyı da gezebiliyorsunuz. Mesela şu üst kattaki odanın penceresinden görülen manzaranın güzelliğini tarif edecek kelime bulamıyorum:)
Yazları kahvaltı ister bu açık alanda, ister yalının içindeki görkemli salonlarde servis ediliyor. Rezervasyon yaptırırken, hangisini istediğinize göre, tercihinizi belirtmeniz önemli tabi.
Manzara zaten insanın gözünü de gönlünü de öylesine doyuruyor ki, bir de üzerine kaliteli ve lezzetli yemeklerle, insan buradan kesinlikle mutlu ayrılıyor söyleyeyim:)
Merak edenler için fiyat bilgisi de vermem gerekirse, Sait Halim Paşa’da konser dahil, açık büfe Jazz konseptli kahvaltı fiyatı kişi başı 120 TL.
En yakın tarihler:
28 Şubat: Banu Kunt ve Jozi Levi Brazil Project
13 Mart: Funda Sezer Trio feat. Nezih Yeşilnil
Biletler Biletix’de. Rez: 0 (212) 223 05 66
Aşk ve Romantizm Denilince… Özlem Süer “Women In Love”
Dünya çapında çok büyük başarılara imza atmış çok değerli Modacılarımızdan, benim canım arkadaşım, Özlem Süer’in, “Women in Love” 2016-2017 Sonbahar/Kış Koleksiyonunu, Paris, Milano ve New York yolculuğuna çıkmadan önce, geçtiğimiz hafta St Regis Istanbul’da gerçekleşen görkemli bir defileyle sergilendi. Her zaman bu tarz bulunduğum özel ambiyansları sizlerle de paylaşmayı ve o eşsiz deneyimi, ucundan kıyısından da olsa sizlere de yaşatabilmeyi çok severim bilirsiniz. Bu sebeple tüm sosyal medya hesabı takipçilerimin de yakından bildiği gibi, Periscope (Usengecsef) ve Snapchat (Usengecsefiniz) üzerinden o gün de bol bol yayınlar yaparak bu güzellikleri sizinle de paylaşmaya çalıştım. İşte o günden izlenimlerime yer verdiğim bu yazım da, canlı yayınlarımı kaçıranlar için gelsin o zaman!:)
Podyumlarımızın fiziğini, çizgisini ve eşiyle örnek bir çift olmasını en beğendiğim mankenlerinden Tülin Şahin’in açılışını ve finalini yaptığı bu defile öncesi gerçekleşen kokteylde, çok yönlü danışman Şef arkadaşım Sevgili Metin Süerkan, Baksi Müzesi’nin kurucusu ünlü ressam Prof.Dr. Hüsamettin Koçan, ödüllü Oyuncu Hatice Aslan, Diyetisyen Dilara Koçak, Radikal Yazarı Müge Akgün gibi pek çok ortak dostla, basından, iş, sanat ve cemiyet hayatından pek çok modaseverle bir araya gelme ve keyifli sohbetler etme şansımız oldu.
Bu arada merak edenleriniz için belirteyim, bu davette üzerimde bulunan siyah organze, “haute couture” kimono tasarımı da yine sevgili arkadaşım Modacı Çiğdem Akın imzalı…
Seyahat Yazarlığını, Tarihçi yönünü ve sempatik kişiliğini, aynı potada eriterek, insanlara kendisinin rehberliğinde gezmeyi bu denli sevdiren, dünya tatlısı insan Saffet Emre Tonguç, Marka Yöneticisi Yelda İpekli ve bu tarz davetlerde o her zaman pozitif bakan güleryüzüyle gözlerimin en çok aradığı isimlerden Eğitim Yönetmeni Prof.Dr. Sedefhan Oğuz ve Müze Araştırmacısı Laley Kurfeyz de davetliler arasındaydı.
Bir arada olma sebebimiz, günün starı Özlem Süer’in heyecanla beklediğimiz yeni koleksiyonunun sergileneceği defilenin startı verildiğinde, herkes St Regis Istanbul’un Astor Balo Salonu’ndaki yerlerini aldı ve giriş müziği başladığında, adeta nefesler tutuldu.
Ana teması AŞK olan “Women in Love” Koleksiyonu’nda Japon ve Yunan kültürlerinden esinlenilerek ortaya çıkarılan ve aşk ana teması üzerine kurgulanan koleksiyonda; Özlem Süer yine sıradan insanlardan farklı bakış açısını ortaya koyarak, uğruna hayatı kendimize zorlaştırdığı mız o ulaşılmaz “kusursuzluğa” nazire yaparcasına; tam tersine “kusurlu güzellik” teması üzerine yoğunlaşmış.
Gerçekten de uzak komşumuz Japonya’nın kültüründeki “kusurlu güzellik” yani “Wabi-Sabi” felsefesi ile, hemen yan komşumuz Yunanistan’ın güzellik anlayışına hakim olan “asimetri, süreksizlik ve bitmemişlik” duygusunu birlikte harmanlamış. Her bir parça kelimenin tam anlamıyla “unique” yani tek olarak hazırlanmış. Eşsiz benzersiz desem abartı değil yani:)
Crush etkili pliseler ve dokulu kumaşların ağırlıkta olduğu koleksiyonda, siyah ve pudra renklerinin yanı sıra, bir vurgu rengi olarak kırmızı da tercih edilmiş.
İşte yaptığım Periscope yayınlarından Youtube kanalıma sizler için eklediklerim…
Defileye yaptığım canlı yayınlarda da öyle büyük ilgi oldu ki, herkes burasının neresi olduğunu soruyordu, arada sessizce cevap vermek durumunda kaldım takipçilerimin meraklarını gidermek için:)
Ve işte final…
“Women in Love” da danteller, dar dokuma şeritler, kıyafetten bağımsız olarak, elbisenin üzerine giyilen tamamlayıcı parçalar; arzu edenlerin farklı styling’ler yapmasına olanak sağlayan ayrı alt ve üst gruplardan oluşan pek çok tasarımın sunulduğu, alışıldık formların dışında bir koleksiyon izledik.
Gelinlik denilince de “Özlem Süer” markası, öyle ayrı bir konumda ki, evlilik planı yapan etrafımdaki pek çok arkadaşım, hep onun gelinlikleriyle romantizmin doruklarında bir düğün hayali kuruyor.
Özlem’e ve onun o sihirli ellerinin dokunduğu bütün tasarımlarına hayranlığımın bir göstergesi olarak, ilk fırsatta karşınıza bir sürprizle çıkabilirim. Beklemede kalın!:)
Sevgilerimle…
————————————————-
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂 Eğer gün içinde nerelerde bulunduğumu ve neler yaptığımı merak ediyorsanız da beni Snapchat‘te “Usengecsefiniz” hesabından takibe alabilirsiniz. “Snapchat kullanmayı henüz öğrenemedim ki ama ben” derseniz, onu da adım adım anlattım. İşte tam da burada🙂
LifeCo Düşük Kalorili Beslenme Günlüğüm… 4.Gün
LifeCo Sağlıklı Yaşam Merkezi’ndeki son günümüzden merhaba! Artık rutinleri öğrendiniz sanırım. Uyandın… Hemen dil sıyırıcısı, vücut fırçasını kullan, sonra alkali su iç, limonatamsı sıvıdan iç ve İşte şimdi kahvaltıya inmeye hazırsın. Yemekten önce hemşireye “günaydın” derken, tansiyon ve kan şekerini de ölçtürmeyi unutma… İyi alıştım ben buralara valla:)
Kahvaltıdaki krakerler dikkatinizi çekmiş olabilir. Hani çiğ beslenme diyorduk ya, aklım almıyor bunlar nasıl böyle çıtır çıtır pişmiş peki? Kinoa, karabuğday gibi tahıllardan yapılan bu sağlıklı krakerler, içindeki enzimlerin ölmemesi için 41 derecenin altındaki özel fırınlarda, dehidrate edilerek yani suyu uzaklaştırılarak kurutuluyormuş. Yani pişirme işlemi yok. Tadını çok sevdim, hem tatlısı hem tuzlusu vardı, ikisi de güzel geldi. Hele de sayılı adette olunca, her bir lokması nasıl da değerli geliyor insana, anlatamam. 🙂
Peynir olarak ise “kaju” olarak bildiğimiz kuruyemişden faydalanıyorlar. Çiğ kajuyu suda bekletince süngerimsi bir yapısı oluyormuş, onu blendırdan geçirince, vegan beslenmede en çok peynir niyetine kullanılan şey kaju oluyormuş.
Bugün Antalya’da hava yine çok güzel. Dışarıda tam bir yürüyüş havası hakim. Hadi o zaman hem biraz kemiklerimizi ısıtırken, hem de yemyeşil doğanın keyfini çıkaralım. Bir ağaca sırtımı yaslamayalı yüzyıllar olmuş… Kendimi Yeşilçam filmlerindeki romantik aşıklar gibi hissettim.
Bizim gördüğümüz ve girdiğimiz sıcak havuz haricinde, otelin diğer tarafında da pek çok açık havuz varmış. Sonsuzluk havuzunu özellikle çok beğendim. Manzara aynen şöyle… Otel, bir şehir oteli olduğu için ve kendine ait, denize rahatça girilebilen bir kumsalı olmadığı için, bol bol havuz inşa ederek, bu eksiklerini kapatmak istemişler sanırım.
İşte bu da Saf Kitchen öğlen yemeğinden Raw Vegan Lazanya… Bildiğimiz lazanyadan çok farklı tabi. Kabak dilimleri, kaju peyniri, domates var içinde.
Ooo! Şefin sürprizleri bununla da bitmemiş. Bize raw-vegan mutfağın sınırlarını zorlayarak hazırladığı bir top da Çilekli dondurma yapmış sağ olsun. Biliyorsunuz hayvansal gıda olmayınca, inek sütü/keçi sütü vesaire de yok, e o zaman dondurmayı neyle yaptı dersiniz? Badem sütü ve gerçek çilekle… Rafine şeker tabi ki yok. Bir şeye illa ki şeker tadı verilmesi gerekiyorsa agave şurubu kullanılıyormuş.
Yemek üstü biraz dinlendikten sonra en güzeli gidip havuz keyfi yapmak.
İsterseniz SPA’da güzel bir masaj yaptırabilir veya cildinize ihtiyacı olan nemi geri kazandıracak güzel bir bakımla takviye yaparak, siz de benim tam bir “civciv”e benzediğim aşağıdaki fotoğrafımdaki gibi çılgınca parlatılarak, yumuşacık bir ciltte buradan çıkabilirsiniz:) Kullanılan organik malzemelerden maksimum fayda sağlanabilmesi için, yüzünüze uygulanan kremleri, o gün için silmemeniz isteniyor bilesiniz 🙂
Saat olmuş 17:00. O zaman otelin geniş ve ferah lobisinde her gün 5 çayı esnasında canlı piyano performansıyla kulaklarımızın pasını silen Barbara’yı dinlemeye gidelim. Viyana’dan çıkmış tam bir sanatçı ruhlu, aynı zamanda eğitmen de olan, çok sempatik bir hanım o… Üstelik uzun yıllardır Türkiye’de yaşıyor. Öyle çabuk kaynaştık ki, “istek parçanız varsa, seve seve” dedi. Düğünümüzde vals yaptığımız ilk dans şarkısı olan Dean Martin’den “That’s Amore”yi rica ettim. O çaldı biz dinlerken mest olduk, Snapchatten yayınlar yaparken bile yerimde duramadım. Zevklerimiz öylesine tuttu ki, ardından çaldığı bütün şarkılar da, sanki yine sadece benim istek listemden gelir gibiydi. En son ayrılırken bir Viyanalı’ya yakışır şekilde Mozarttan bir klasikle kapanışı yaptık ve bu güzel günden hatıra pozumuzu verdik tabi ki:)
Saf Kitchen’daki son akşam yemeğimizin zamanı gelmiş çatmıştı. Menüde Domates Dolması olduğunu görünce, “bunu pişirmeden nasıl hazırlamışlar peki?” diye düşünmedim değil hani… Çiğ domatesi doldurmuşlar. İçinde kıyma da yok, pirinç de…Gerçekten meşakkatli bir beslenme şekli raw ve vegan… Ömür boyu uygulayanlara ekstra bir saygım ve sempatim oluştu söyleyeyim.
Eh artık bize müsade diyeceğim de, olur da insan bu şekilde beslenmeye evine döndüğünde de devam etmek isterse ne yapacak diye sormadan da edemedim.
İşte sizlere bir kaç öneri:
Ayrıca öğrendim ki sağlıklı beslenmek veya kilo vermek isteyenler, Saf Mutfak’ın raw vegan lezzetlerine Saf Box’un adrese teslim günlük menüleri ile de ulaşabiliyormuş. Çorbalar, salatalar, sebze ve meyveler, filizler, kuru yemişler, sağlıklı içeriklerden yapılmış dürümler, meyve sebze suları, atıştırmalıklar ve besin destekleri bulunan bu menüler, çiğ haldeki taze meyve ve sebzelerden hazırlanıyormuş yine. Kuru yemişler, tohumlar ve baklagiller gibi diğer tam gıdalarla, beslenme düzeni dengelenip çeşitlilik sağlanırken; besin değeri yüksek yiyeceklerle de kendinizi daha enerjik hissettirip, sağlıklı bir canlılık veriyor ve aynı mantıkla kilo vermenize yardımcı oluyorlarmış.
Son tartımlarımız sonrası görüyoruz ki, bu 4 günlük süreçte, aslında bunu özellikle hedeflemememize rağmen, ben 1 kiloya yakın, eşim de 2 kiloya yakın yağdan vermişiz. Allah bereket versin! 🙂
Artık ayrılma zamanı gelip çattığında, güzel hatıralar biriktirerek LifeCo’ya veda ederken, Ocak ayı sonunda bile şu kısacık tatilimiz süresince bizden gül yüzünü esirgemediği için Antalya’ya da teşekkürü bir borç biliyoruz:)
Olur da aranızda gerek detoks programları, gerekse düşük kalorili beslenme programlarını deneyimlemek için LifeCo’nun İstanbul, Ankara, Bodrum, Antalya veya Puket’teki şubelerinden birine gitmek isteyen olursa, sadece benim takipçilerime özel “ÜşengeçŞefİleLifeCo” kodunu kullanarak sürprizler ve indirim fırsatlarından faydalanabileceğinizi bilesiniz.
LifeCo Sağlıklı Yaşam Merkezi
www.thelifeco.com/tr
————————————————
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂
Seda Diker’in Yeni Kitabını Kız Kıza Pijama Partisiyle Kutladık
Zamanında kendi kına gecesini bile, sırf bu tarz buluşmaları sevmediği için yapmayan birisi var karşınızda… Ve o kişi sınırlı sayıda davetliyle, sadece çok özel bir kaç kişi olacağımızın garantisini, organizasyonu yapan sevgili arkadaşı Yaprak Yapsan’dan alınca, kendisini kıramayıp, hayatının ilk “kız kıza pijama partisi”ne katılmaya söz veriyor. Pijama partisi nasıl olur, gerçekten pijama mı giyilir? Filmlerdeki gibi yastık savaşı da yapılır mı? Bütün akşam kadın-erkek ilişkileri üzerine mi konuşulur acaba? Sabaha kadar uyumadan beyler mi çekiştirilir? Kafamda komik komik deli sorular… Çünkü “Şeytan Tüyü Var Sende” isimli son kitabının raflarda yerini almasını beraber kutlamak üzere davet edildiğimiz, bu özel geceye ev sahipliği yapan kişi; “İlişki Stratejisti” ve “Bilinçaltı Uzmanı” Sevgili Seda Diker’den başkası değil.
Seda Hanım, Robert Kolej’in ardından Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olmuş. Banka yöneticiliği yaparken, çocuğu olmadığını fark ederek, işinden ayrılıp, 6 kez yapılan tüp bebek tedavisi işe yaramayınca bu konunun sebebini bulmaya kendisini adamış. İstanbul’da katıldığı ilk Regresyon terapisi eğitiminde büyük bir şaşkınlıkla bilinçaltında hamile kalmasını kendi kendine nasıl engellediğini keşfetmiş. Sonrasında Meditasyon ve Enerji Şifacılığı eğitimleri ve ABD’de ileri düzey Hipnoz ve Regresyon eğitimlerini de tamamladıktan sonra, kendi deyimiyle “kendi bilinçaltını ve duygularını temizlemiş” ve akabinde hamile kalabilmiş.
“Bilinçaltına indiğimizde, hamilelik ve annelik duygularının, dişilik ve kadınlık duygularına çok bağlı olduğunu görüyoruz” diyor. Erkeklerle bir türlü düzgün ilişki kuramayan, mutlu olamayan ya da evlenemeyen kadınların bilinçaltlarındaki kök korkularla, hamile kalamayanlarınki birbirine çok paralelmiş ve söylediğine göre, bu durum, kendi çocuk isteme sürecinde de böyle olmuş. Bu bilgiye sahip olmayan kadınlarda, genelde değersizlik ya da terk edilme korkuları ortaya çıkıyormuş ve çocuğu olamadığı için kendisinde de büyük bir “kaybetme korkusu” varmış. Dişilik değerlerini elde edebilmek için ABD de Tantra eğitimi de almış.O gece kızkıza sıcak ve samimi geçen söyleşimizde, hem bu konularda aramızda merak edilenleri cevapladı, hem de davetlilerini kırmayarak, minik bir Tantra dansı gösterisi yaptı.
Özetle; Hayatlarında devamlı, bir türlü içinden çıkamadıkları kısır döngüleri tekrar tekrar yaşayanlar için; bunun kaynağında o kişinin, zihninin ört bas etmesinden dolayı farkına bile varmadığı kökleşmiş korkularının yattığını söylüyor. Dediğine göre mesela kaybetme korkusu yaşayan bir kadın, aslında çok güzel gidebilecek bir ilişki yaşarken, her an karşısındakini kaybedeceğinden korkup, ortada henüz hiç bir sebep bile yokken, gereksiz sorunlar çıkarabiliyormuş.Sevgiye aç olan ve kendisini değersiz hisseden bir kişi ise, bu açlığını gidermek için kenndisii yemeğe verip, kilo problemi yaşayabiliyormuış. Hiç bu yönden düşünmeiştim, ilginç değil mi? Kendisi de aldığı eğitimlerle bu gibi durumlarda o eksikliği veya o duyguyu tesbit edip, kökenine inerek, yerine olumlu duygular yerleştirme konusunda devreye giriyormuş.
Kötü giden ilişkileri aşka çevirmek, ayrılık acısını yenmek, engel koyan korku kalıplarını bulup temizlemek derken, kişinin özgüvenini kuvvetlendiren bu tarz çalışmalarını, araştırma ve birikimlerini, şimdiye kadar yayınlanan pek çok kitabında olduğu gibi, son kitabı “Şeytan Tüyü Var Sende”de de örneklerle anlatmış.
O akşama dönecek olursak… Hilton Bomonti Hotel’deki davete giderken, ben her ihtimale karşı yanıma pijamamı da, eşofmanlarımı da aldım. O akşam kar bekleniyordu, ne olur ne olmaz, değil mi ama?:) Olur da yollar kapanır daotelde konaklarsak, mayom dahil (Yaa gülmeyin!:) her tür tedbirimi almıştım. Kar yolları belki kapatmadı ama hiç birimiz bu güzel akşamın bitmesini istemedik. Bir grup eğlenceli hanımla davet mekanımızda, aşk, kadın-erkek ve ilişkiler üzerine Seda Diker tarafından aydınlatıldığımız, bol kahkahalı sohbetlere daldık.
Kitabın lansmanını bir arada kutladığımız bu tatlı gecede, hem yüksek aurasıyla her birimizi adeta büyüleyen Seda Diker’in enerjisi, hem de bir arada olduğumuz ekibin uyumu, Yaprak tarafından öylesine özenle seçilmişti ki, “iyi ki katılmışız dediğimiz” bir davet oldu hepimiz için de:)
İlk haftasında “çok satanlar listesi”nde yerini alan bu kitapta “Duygu oluşturmak sanattır” diyen Seda Diker, karşı tarafta duygu oluşturabilmenin inceliklerini, gerçek olaylardan derleyerek kaleme aldığı hikayeler üzerinden anlatıyor.
Kitabın arka kapağında Yazar “Bir takım güzel duyguları, sevgi ve aşkı hissettirebildiğin ve hissettiğin kadar ilişki yaşarsın. Yoksa “belirsizlik” içinde gidersin. Oysa “duygu oluşturma sanatı”nı öğrenirsen, ilk günden başlayarak, en uzun ilişkide, hatta evliliğinde bile aşk ve tutkuyu sürdürebilirsin.” diyor.
“Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin; ne yaptığın değil, nasıl yaptığın önemlidir. Herkes bir ilişki yaşıyor ama sen güzel duygular, aşk, sevgi, güven, arzu ve bağ oluşturarak yaşa!” derken de sağlam bir ilişkinin şifrelerini sunuyor.
Okumadan uyumadığım baş ucu kitaplarımın arasına hemen eklediğim, 344 sayfalık bu sürükleyici kitabı, ben bir kaç akşamda hemen bitirdim bile.
Acaba diyorum Instagram hesabım @usengecsef‘den bir duyuru yapsam da Seda Diker tarafından, adıma imzalı bu değerli kitabı, ben de bir takipçime hediye mi etsem? Ne dersiniz? O zaman en iyisi sürprizlerime hazırlıklı olun ve beni tüm sosyal medya hesaplarımdan takipte kalın:)
———————————
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂
LifeCo Düşük Kalorili Beslenme Günlüğüm… 3.Gün
Tarihler 30 Ocak’ı göstermesine rağmen, Yaz’dan kalma, güzel bir Antalya sabahından daha hepinize merhaba! 🙂
Bugün burada 3. gün olduğuna göre, uyanınca yapılan detoks ritüellerimizi artık biliyorsunuz, tekrarlamayacağım:)
Yarım saat sonra, aşağıya kahvaltıya bekleniyoruz. Bugünden yürüyüşle, yogayla, hamamla, mümkün olduğunca fayda sağlayalım diyoruz. Masaların üzerinde hazırda bekleyen hobi gereçlerinden, ister boyama yap, ister satranç oyna, yeter ki gönlünce sakin ve harika bir gün geçir burada.
Şimdi artık odamıza gönderilen Cayenne limonata, kelp yosunu ve ısırgan otu içeren sarı renkli sıvıdan içebiliriz. Tadı öylesine ekşi ki, bence artık yöntemi biliyorsunuz. Öyle yudum yudum değil, hiç tadını almadan, bir nefeste içmek en iyisi:)
Kahvaltı öncesinde her sabahki gibi hemşiremize uğrayıp, tansiyon ve parmak ucundan kan şekeri ölçümlerimizi yaptırıyoruz.
Bugün itibariyle LifeCo’da 1200 kalorilik Raw-Vegan şekilde düşük kalorili beslenme programına geçmiş bulunuyoruz. Saf Kitchen şeflerinin, bizim için kim bilir ne sürprizleri var bakalım 🙂
Sabah kahvaltımız yeşil elmalı, muzlu ve granolalı badem sütü… 2 güncük de ayrı kalsak özlemişim, böyle tanıdık bir kahvaltı iyi geldi 🙂 Bu arada badem sütü yapmak için, bademi 12 saat sıcak suda bekletip, sonra 2 katı miktarda suyla blenderda çekip, bir tülbent yardımıyla süzmek yeterliymiş. Merak edenler için LifeCo Saf Kitchen’ın Mustafa Şef’inden öğrendim.
İşte Badem Sütü tarifini de içeren, bir çok sağlıklı tarif size…
Detoks madem ki, ruh, beden ve zihin temizliği demek, o zaman hamamsız olur mu? Tabi ki olmaz! 🙂 O zaman hadi hep beraber söyler miyiz?
“Bağa girdim bağ budanmış
Bağa bülbül dadanmış
On beş yasında da Nazife de Hanım
Kimlere aldanmış” :)))
Bu şarkıyı hamamda söylerken, Adile Naşit dansları yaparak, tek bacak önde, göbecikler atmayı da ihmal etmiyoruz değil mi? Bir şey yapıyorsak, hakkını tam manasıyla vermek lazım:)
Hafif bir yürüyüş ve yüzme kadar, her gün 15 dakika trambolinde zıplamanın ve “Turbosonic” denilen egzersiz aletini kullanmanın da detoks haftası için en faydalı egzersizlerden olduğunu söylediler. Farklı yoğunlukta ses titreşimi vererek, kişilerde kemik, kas, damar ve hücre yapısını geliştiren bu aleti dizlerinizi hafif kırarak kullanırsanız, kilo vermeye yardımcı olup, kasları güçlendiriyor ve kan dolaşımını hızlandırıyormuş.Saf Kitchen şefiyle yaptığım ilk periscope röportajını buradan izleyebilirsiniz.
“Sushi mi? LifeCo’da mı? İyi de “Raw-Vegan mutfağı” değil miydi Saf Kitchen’ın felsefesi?” Eveeeet! Aynen öyle! İçinde hayvansal hiç bir şey olmadığı gibi, sushi’nin olmazsa olmazı dediğimiz pirinç de yok. Onun yerine havuç var, renkli biber var, avokado var, salatalık var. Hem de tadının California Roll’den hiç de aşağı kalır yanı yok 🙂
İşte bu bize büyük motivasyon oldu:) İtiraf etmeliyim ki, bu düşük kalorili programa geçip, Saf Kitchen’in mutfağından çıkan bu yaratıcı yemekleri yiyebildiğimiz ilk andan beri, burayı daha fazla sevmeye başladım:)
Durun bir de eşime soralım, o da halinden memnun mu? Evet ilk 2 gün kahve içmesine izin verilmediği için, kafein bağımlılığından ötürü, baş ağrısı çektiğinden çok keyifli değildi onun için. Ama en sonunda, kısıtlı sayıda da olsa kahve içerek programa öyle devam etme gibi kişisel bir karar aldı ve artık o da daha mutlu. Bence bu tarz kafein bağımlıları için, baş ağrısı yaşayıp hemen pes etmemeleri için iyi bir çözüm sunmaları, programın daha sevilerek takibi için gerekli. Ne bileyim doğal bir kafein hapı mı olur artık, en iyisini onlar bulacaklardır eminim:)
Çünkü detoks programı boyunca, hayvansal gıdalar kadar, çay, kahve, sigara, puro, alkol gibi şeylerden de uzak durmak gerekiyor. Bunlar asidik etkide olduğu için, maksimum arınmanın hedeflendiği bu süreçte en istenmeyen şeylerin başında geliyorlar.
Sıra geldi Yoga’ya… Sanskritçe “bütünleşme” anlamına gelen yoganın; ruh, beden ve zihnin bütünleşmesi olarak düşünülebileceği gibi, bir bakıma da kendi ruhani benliğimizin, tüm evrenle bütünleşmesi olarak da kabul edilebileceği söylenir. Peki bu bütünleşme için derse girip de, acaba neden içten içe kikirdiyorum ben hep? Söyleyeyim efendim. Bu fonda çalan Hintçe müzikler ve incecik sesli solistin cırtlak nağmeleri beni Bollywood’da bir film setinde gibi hissettiriyor da ondan! Hele de yapamadığım zor hareketlerde, en çok da kendi halime gülüyorum. Aranızda yoga yapanlar varsa “valla bravo”! diyorum Herkes ellerini yerdeki mata değdirecek kadar esneyip, uzanırken, benim henüz ayak bileğime dahi ulaşamamam, ancak 2 şekilde açıklanabilir: 1) Bacaklarım çok uzun 2) Bel fıtığı ameliyatlı olduğum için aşırı “kalas”ım, yoga benim neyime! 🙂 En iyisi buralarda boşuna tutmayın beni ve gidip mis gibi havuzuma gireyim.
Yazımın başında günün tarihi için ne demiştim hatırlıyor musunuz? 30 Ocak! Yer Antalya olunca, mevsimin ne önemi var? Hava günlük güneşlik! Almışım yanıma Saf Kitchen’ın detoks sıvılarını, mis gibi havada, dışardaki havuzdayım. İnanabiliyor musunuz? 🙂
Isıtılmış havuzdan canlı yaptığım periscope yayınını izlemek isterseniz ve eğer aşağıda açılmazsa buraya da tıklayabilirsiniz.
Akşama yine ziyafet var! Vegan yemekleriyle Burger kavramına yeni bir yorum getiren Saf Kitchen’ın Mustafa Şefi bu sefer de bize leziz bir Köri Burger hazırlamış.
Hafif körili bir kırmızı mercimek köftesi gibi tadı olan bu leziz yemeğin içindekilerden detaylar ve raw vegan mutfağı hakkında tüm aklıma gelenleri Mustafa Şef’e sorduğum röportajıma ise eğer aşağıda açılmazsa, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
———————————
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:
Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın ve ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂