Ana Sayfa Blog Sayfa 54

Doors Akademi’de Şeflerin Şefi Mehmet Uzunözlele Workshop’a Davetliydim

7

Duydunuz mu bilemiyorum ama Da Mario, Vogue, Angelique, Kitchenette, Mama, Zuma, Ajia ve Gigi gibi yeme-içme sektörünün en iddialı restaurantlarını bünyesinde barındıran İstanbul Doors Group,  şimdi de profesyoneller ve amatörler için eğitimler vererek, Türkiye’de yeme-içme sektörünün ihtiyacı olan kalifiye elemanları, uluslararası standartlarla yetiştiren yeni Yemek Okulu; ‘Doors Akademi’yi, İstanbul Bomonti’deki 3000 metrekarelik binasında, Arçelik ana sponsorluğunda hayata geçirdi.

Picture 003

Doors Akademi’nin açıldığını ilk duyduğum andan itibaren, programlarının içeriğini yakından takip ediyorum.
DoorsAkademi2

sushi
DoorsAkademi Arcelik

Beraber katılmayı çok arzu ettiğimiz, bu ay verilecek “Sushi” eğitimini gözümüze kestirmişken, eşim de, ben de bu aralar aşırı iş yoğunluğumuz sebebiyle bu konuyla ciddi olarak ilgilenecek fırsatı bir türlü bulamayınca, baktım ki zaman su gibi akıp geçiyor, nihayetinde, geçen Çarşamba günü Doors Akademi’yi aradım.

Doors Akademi Egitimler

Eğitimler hakkında detay almak için telefonda görüştüğüm Işıl Hanım, “Üşengeç Şef” olduğumu duyar duymaz, yılda sadece 1 kez yapılan ve  “Şeflerin Şefi” olarak haklı bir nam salan tüm Doors Grubu Restaurantlarının Executive Şef’i “Mehmet Uzunöz”ün vereceği çok özel ve önemli bir workshop’a, zaman bulur da katılabilirsek, davet etmekten çok memnun olacaklarını belirtti.
Picture 008

Şeflerin Şefi Mehmet Uzunöz

Saray mutfağında sık sık bir araya gelen tatlı-ekşi lezzet kombinasyonlarına örnek teşkil edecek farklı malzemeleri ve baharatları doğru şekilde bir araya getirerek; Hünkar Beğendi, Mücver ve Ayva Tatlısı yapılacak bir atölye çalışması olan ve “Şeflerin Şefinden Osmanlı Mutfağı” ismi verilen bu workshop, tam da o akşam gerçekleştirilecekti.

Tabi ki de önceden yapılan tüm programımız bir anda değişti ve saat 19:00’da başlayacak bu heyecan verici davete memnuniyetle iştirak ettik.Mekana vardığımızda, Doors Akademi’nin bizi güleryüzle karşılayan şefleri arasında, eşimin İlkokuldan sınıf arkadaşı olan İdil Şanal’ı da görünce, daha da keyiflendik. Artık mekan bizimdi:))
UsengecSef ve İdilSef
 İdil Şef ve Biz 🙂

Gerçekten de tüm detayların tasarlandığı ve herkesin kendi tezgahı, buzdolabı, kesme tahtası, fırını, ocağı, davlumbazı, bıçak seti, mutfak dolabı, alet edevatı, tencere tavası kısacası herkesin kendine ait yemek istasyonu olan, bu devasa endüstriyel mutfakta eşim de, ben de kendi yerlerimizi aldık ve hemen mutfak önlüklerimizi giydik.
doors akademi

Picture 014

Doors Akademi’nin bu gıcır gıcır mutfağı, insana yemek yapmayı sevdirir valla, baksanıza ağzım kulaklarımda! :))

Usengec Sef1
Eğitimin başında Şeflerimiz Mehmet Uzunöz ve İdil Şanal, tatlı bir sohbetten sonra günün menüsü hakkında kısaca bilgi verdi ve sistemin nasıl olduğundan biraz bahsetti. Derken workshop tüm hızıyla başladı.

doors akademi3

Amaç; aynen BBC’deki yemek yarışmalarındaki Master Şef adaylarının yaptığı gibi, zamanla yarışarak, dağıtılan malzemelerle anlatıldığı gibi hazırlayarak, aynı anda 3 yemeği birden ve yaklaşık 2 saat içerisinde tamamlamak…

doors akademi 1

Sonrasında da oturup, şarap eşliğinde mis gibi ziyafet çekip bir güzel yerken, “aman da ellerime sağlık, ah ben meğer ne hamaratmışım” diye keyfini çıkarıp, yorgunluk atmak:)

Bu özel davette o akşam çoğunluk yine Şeflerden oluşan toplamda 12 kişi, çok özel bir atölye birlikteliği yaşadık.

Usengec Sef

Ve işte karşınızda 3 çeşit yemeği 2 saatten kısa sürede bitirdikten sonra, biraz saçı başı dağıtmış halde, ama hala mutlu ve gururlu  şekilde kameralara gülümseyen Üşengeç Şef ve Mehmet Şef 🙂

UsengecSef ve Mehmet Uzunoz

Biricik Eşim de o gün mutfakta harikalar yarattı. Onun yaptığı Hünkar Beğendi aramızda en lezzetlisi seçildi. Arada sırada da olsa, aynı zevk ve şevkle yemek yapmasını, kendi mutfağımızda da bekliyorum artık kendisinden 🙂

UsengecSef2
Bu sürpriz Workshop’ın sonunda ortaya çıkan enfes lezzetlerden örnekler:

Picture 134
Picture 133

Picture 135

Burada verilen ‘Profesyonel Meslek Eğitimleri’ne, konuk şef olarak, İstanbul Doors Group’a ait restoranlarda görev yapan dünyaca ünlü yerli ve yabancı şefler katılıyormuş. Sunulan imkanlara bakar mısınız?Akademinin en iddialı olduğu konu ise; pişirme sanatının tüm inceliklerini öğretmeyi hedefledikleri için eğitimlerin, %40 okul, % 60 iş yeri uygulaması şeklinde yani “Dual” sistemde kurgulanıyor olması…

sufle

Bu sayede katılımcılara hem uluslararası temel teknikler ile beceri kazandırılıp, “damak tadı” kavramı yerleştirilmeye çalışılırken, hem de uygulamalı derslerle zamana karşı hız ve “ekip çalışması” gibi gerçek hayata hazırlayan konularda pratik yapma imkanı sunuluyormuş.

midyeampchips

Doors Akademi’nin eğitimlerine bir göz atmanızı, hatta ilginiz varsa, zevkinize hitap eden amatör kurslarından birine, mümkünse arkadaş grubunuzu da organize ederek kızlı erkekli, hep birlikte katılmanızı tavsiye ederim, çünkü gerçekten çok eğlenceli:)

cocktailsAkdeniz mutfağı, Uzakdoğu mutfağı, Fransız Mutfağı, Vejetaryen Tarifler, Çilingir Sofrası, Peynir-Şarap Tadımları, Çikolata dersleri, ne ararsanız var. İsterseniz Doors Akademi Amatör Eğitim Programlarına şuradan göz atabilirsiniz.

Zamanla yarışarak hepimizin kendi kendimize hazırladığımız enfes yemeklerin tariflerini ve detaylarını da ayrıca anlatacağım. Sabredin… Çok yakında usengecsef.com‘da 🙂

Yumurtalı Ispanak Tarifi

4

Dün bütün gün, işlerden başımı kaldırıp da, “dolapta ne malzeme var”, “akşama ne yemek yaparım” diye fazla düşünmeye fırsatım olmadı. Çünkü her ne olursa olsun güvendiğim bir şey vardı. “Donmuş Ispanak”…

En son kapağını açtığımda, derin dondurucudan bana güzel güzel bakıyordu kendisi. Dolayısıyla en kötü ihtimalde onunla güzeeeel bir Ispanak yemeği yaparım ne de olsa diye, gönül rahatlığıyla işlerime konsantre oldum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Gerçekten de annemin eskiden Ispanak yaptığında çektiklerini hatırlıyorum da… İzlemekten bile gına gelirdi.

ispanak2

Pazardan ya da marketten koca bir poşet dolusu, sanki bir orduya yetecek kadar çok görünen tozlu topraklı Ispanak yaprakları alınır, 50 posta sudan geçirilir ama hala çamurlarından arınmaz, derken tekrar yıka, yine durula, süzgeçten geçir derken, o yapraklar zaten bütün tezgahın üstünü kaplar, bu esnada her yeri de su basmıştır zaten…  Tencereye koyarsın, tabi ki hepsi aynı anda sığmaz, adım adım pişirir, pişen kısımlar küçüldükçe, üzerine yeni bir parti ilave ede ede uğraşır durursun.

Nihayetinde bu kadar el oyalayan o kocaman poşet dolusu Ispanak, piştiğinde küçüle küçüle bir Tencere yemeğe dönüşür. Sanki hamam işletiyoruz, nerdeyse 1 ton su, sadece şuncacık Ispanak uğruna mı gitti inanılmaz 🙂

Üstüne üstlük, bu meretin çoğu zaman, acı bir tadı vardır ve yedikten sonra da insanın dişlerinde tuhaf bir his ve ağzında da pis bir metal tadı bırakır. Bunun sebebi de söylenene göre içeriğindeki “Demir”miş. Iyk!

temel reis

Zamanımızın naif çizgi filmlerinden Temel Reis’in ıspanağın marketingi konusundaki etkisi tartışılmaz….

baris manco
Bir de tabi üzerine o ne derse kayıtsız doğru bilip, asla kırmayacağımız Barış Abimiz’in ricasıyla, küçükken masaya konulan Ispanağı bayılmasak da ayılmasak da, bol bol yoğurt ekleyip, acı tadını hafifletme gayretiyle zoraki de olsa tükettik işte yıllarca. Hazır adını anmışken Şubat ayı başında sene-i devriyesi olan Barış Manço’yu da her zamanki gibi sevgi ve saygıyla anıyorum. Onun gibisi gelmedi, gelmez…

Konumuza dönmek gerekirse… Ne diyorduk? Heh! Ispanağın hazırlanmasının eskiden ne zahmetli olduğu…

Ama artık böyle olmak zorunda değil. Bu durum kaderimiz olmamalı… Olamaz! 🙂

Pek çok denemem sonucunda nihayet ağızda metal hissi bırakmayan ve tadı da acı olmayan bir Ispanak buldum. Hem de öyle saatlerce suda beklet, topraklarıyla boğuş, kes, yıka, süz filan derdi olmadan mis gibi…

İlk hasat yapraklarından ve tam sezonunda topladıkları körpe Ispanakları,ilk 5 saat içinde hemen ayıklayıp, steril şekilde temizleyip, kesip, paketlemiş İglo benim için, sağolsun.

Bu markanın ürünleri çok tutuyorum bu aralar. Başka şeylerini de denedim ve şu ana kadar hepsinden memnun kaldım. Merak etmeyin fotoğraflarını çekiyorum, zamanı geldikçe tek tek paylaşacağım.

Neyse, akşam olup da biricik Eşim’in gelmesine doğru fırladım mutfağa daldım hemen. Her gün dönüş yolundayken aradığında, sohbet muhabbet arasında, kendini süper yemeklere hazırlasın ve sıkışık trafikte motive olsun diye menüde neler olduğunu bir bir sayarım.

Dün de “Ispanak Yemeği yapıyorum şu anda” dediğimde, “Yumurtalı Ispanak mı yoksa?” diye sevinerek sordu. “Ah bak o hiç aklıma gelmemişti, dur bir bakayım dolapta yumurtamız var mı? Ohooo hem de 3 tane. Neden olmasın. Hemen Yumurtalı Ispanak’a çeviriyoruz yemeğimizin modelini” dedim ve hemen kolları sıvadım.

Hem fotoğraflarını çekip, hem de 5 dakikada pişirdiğim bu dillere destan ve bir o kadar da faydalı yemeğin tarifini ve fotoğraflarını da hemen sizinle paylaşayım istedim.

YUMURTALI ISPANAK YEMEĞİ TARİFİ

Malzemeler (2-3 Kişilik)

1 PaketSuper Fresh Donmuş Ispanak

3 yumurta

2 kaşık Zeytinyağı

1 Kuru Soğan (Ya da Küp Küp Doğranmış Donmuş Soğan)

Pulbiber

Tuz

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Öncelikle teflon tavayı alıp, içine yaklaşık 2 kaşık kadar Zeytinyağı ekliyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

İlk aşamada, Ocağın altını yarım açıyorum ya da şu anda başında duracağım için yarımdan biraz daha fazla açabilirim.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Yağ biraz ısındıktan sonra, içine yaklaşık 1 adet kadar küp küp kesilmiş Kuru Soğan ilave etmem gerekiyor.

Her zamanki gibi Superfresh’in hazır doğranmış Dondurulmuş Tatlı Beyaz Soğanından kullanıyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi-sogan

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Soğanları da biraz rengi sararana kadar çevire çevire, yakmadan pişiriyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Şimdi sıra geldi Ispanaklara… İglo’nun Körpe Ispanağı sayesinde, poşeti açıp, içindekileri hemen soğanların üzerine döküyorum. Aynı şekilde Super Fresh’in de donmuş ıspanak paketleri var marketlerde.

Yok ben eski usul, marketten aldığım Taze Ispanak yapraklarıyla yapmak istiyorum bütün külfetine katlanıp derseniz, o zaman yapılması gereken şey; Ispanakların köklerini ayıklanıp bol su ile bir kaç kere yıkayıp, toz ve topraktan iyice arındığını anladığınızda, bir Tencere koyarak üzerine su koymadan hafifçe haşlamak ve ardından haşlanmış ıspanakları tencereden alıp, süzdükten sonra küçük küçük doğramak… (Haşlamadan önce de doğrayabilirsiniz tabi, tercih sizin:)

İşte benim yöntemim ise bu kadar basit. Çözünmesine izin vermeden, donmuş haldeki Ispanakları poşetinin üstünü keserek, soğanların üzerine tavaya döküyorum ve alt üst ederek karıştırıyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Sonra, kapağını kapatıyorum bir 5 dakika kadar, arada açıp karıştırarak, böyle pişirmeye devam ediyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Ardından 1 silme Çay kaşığından biraz az Tuz ve arzu edersem biraz Pul biber (1 çay kaşığı belki) ilave edip karıştırıyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

İşte şimdi sıra geldi en eğlenceli kısmına:)

Ispanağın arasına, yumurta miktarım sayısında boşluklar açıyorum kaşıkla. Az sonra oralara ne geleceğini az çok tahmin ediyorsunuz umarım:)

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Eevet! Bravo! Yumurta! :)))

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Açtığım boşluklara yumurtaları tek tek kırıyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

yumurtali Ispanak20

Sarılarını beyazlarla iyice karıştırıp, bulamaç haline getirmek istemediğim için, sarısını kaşıkla çok az delip, az biraz karıştırıyorum birbirine.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Bazıları hiç karıştırmamayı tercih ediyor, bazıları ise önceden bir kapta yumurtanın sarı ve beyazlarını iyice çırpıp, o halde ıspanağın üzerine döküyor.

Benim tercihim ise gördüğünüz gibi ikisinin tam arası:) Yumurtalı kısımların üzerine çok az tuz serpebilirim bu aşamada…

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Artık yumurtaların yavaş yavaş pişmesi ve bu esnada, ıspanağın dibinin tutmaması için, ocağın altını iyice kısıyorum.

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Yumurtalar ağır ağır pişmeye devam etsinler diye, kapağını da üstüne kapatıyorum..

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Ta ta ta taaaaaağaaaam!

Gelsin ayıla bayıla şapur şupur silinip süpürülecek ve sanki çok büyük maharet göstermişsiniz gibi takdir edilecek Lezzetli mi Lezzetli Bir Yumurtalı Ispanak Yemeği.

Hiç zahmetsiz 5 dakikada hazır oldu gözlerinizle gördünüz. Üşenmeyin yapın valla:)

resimli-yumurtali-ispanak-tarifi

Bugün Kadınlar Günü…

4

Sizlere bugün, yavan bir “Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun” mesajı vermek yerine, Kadınlar Günü’nden bihaber hayatlar yaşamak zorunda kalan kadınlarımızın, 2013 yılında bile, hala ne tür davranışlara maruz kaldığını, en trajikomik şekliyle ortaya koyup, gerçekleri bir tokat gibi yüze vuran tarzıyla, en sevdiğim şairlerden Nursen Deliktaş’ın dizeleriyle seslenmek istiyorum.

kadina siddete son

BUGÜN KADINLAR GÜNÜ

Bugün Kadınlar Günü kız Haççe
Bugün Kadınlar Günü…

Bugün çamaşır neyin yuğma
İki teneke su taşısan çeşmeden yeter
İki yük de odun, ormandan…

İstersen yemek de yapma bugün
Akşama hazır getirem…

Sana söz veriyom kız Haççe
Bugün sana heç çatmıyacam
Bugün sana heç dayak da atmıyacam
Ben o kadar heyvan mıyam kız
Bugün Kadınlar Günü bilirem…

Sana bir hedaye getirecem ki
Sorma getsin
Bir kuma…
Hemi genç hemi de güçlü
Akşama gelende görürsün

Korkma ele çok para neyin virmedim
Ucuza kapattım ha…
Sen yoruldun gayri kocadın
Bak beş çocukta kaldın
Sen dinlen o silsin süpürsün…
Bugün Kadınlar Günü kız Haççe
Bilirem
Bugün Kadınlar Günü…

 Nursen Deliktaş


Şair Hakkında: 

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okurken, iş hayatına atıldı. Eğitim Kültür Müdürlüğü’nde uzun yıllar Danışmanlık görevi üstlendi. Pek çok kişisel ve karma sergiye katıldı. Yüzlerce güftesi yanında, TRT’nin Türk Sanat Müziği repertuarından geçmiş ve bir kısmı bestelenmiş 80’e yakın şarkı sözü bulunuyor. 

“Sensiz Bahar”, “Heyamola” ve “Eylül Gözlüm” isminde 3 şiir kitabı ve “Artık Büyüyorum” isimli bir öykü kitabı yayınlandı. Bunların haricinde 4 antolojide de yer alan Nursen Deliktaş, Öykü Yazarlığı, Güftekarlık ve Şairlik dışında, uzun süre ulusal bir gazetede Köşe Yazarlığı da yaptı. Kendisi MESAM ve İLESAM asil üyesidir.

Aile ve Dostlarla Evde Brunch’ın Verdiği Haz:)

9

Güneşin “yüz görümlüğü” bekler gibi, kendini ara ara gösterdiği sisli puslu bir Pazar Günü’nden herkese Merhaba:)

Hafta içi okul, iş-güç derken, sabahın erken saatlerinde kalkıldığı için, Pazar günleri; saat alarmı çalması stresi yaşamadan, canımızın istediği saate kadar horul horul uyuyup, sonrasında da, koşuşturma olmadan, öğleye doğru saatlerde hep birlikte yapılan aile kahvaltılarının, tadına doyum olmaz bence…

Geçen yaz, ailemin yazlıklarının bulunduğu yalının balkonunda, bizim için hazırlanan, muhteşem deniz manzaralı Brunch’tan bir kaç resim buldum az önce… Annemin bol malzemeli Keki ve Peynir, Maydanoz,Sosis ve Yumurtayla hazırladığı enfes Kanepeler… Of! Olsa ne yenirdi ama şimdi:)
yazlik brunch2

yazlik brunch

İngilizce’deki “Breakfast” (Kahvaltı) ve “Lunch” (Öğle Yemeği) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve “Geç Kahvaltı” anlamına gelen “Brunch” terimi, artık dilimize de oldukça girdi…

Şahsen, bu çok değerli Brunchları, hafta içi yoğun çalışan bireyler olarak, “bir Pazar kahvaltısı keyfimiz var” diye birazcıcık kendimizi şımartmak adına, dışarıda yapmayı tercih edenlerdenim. Bununla beraber, geçenlerde aile bireyleri ve yakın dostlarımızı ağırladığımız eğlenceli bir “Evde Brunch” etkinliğimiz var ki, bahsetmeden geçmek olmaz:)

Üşengeç olmadığım zamanlarda, ayıptır söylemesi ama fırtına gibi eserek, tek başıma harika işler çıkarmamla meşhurumdur:) Her şeyim düzenli ve bir plan program dahilinde tüm detaylarına kadar önceden hesaplıdır.

Örneğin bir Pazar Brunch’ı daveti mi veriyoruz? Yok öyle “Bi yarım saat-1 saat erken kalkar, çayı koyarken, marketi de arayıp göndertirim eksikleri. Sonra zaten Allah ne verdiyse koyarız ortaya.. Misafir de yabancı değil zaten, ayıp olmaz, yardım ederler, hep birlikte hazırlarız masayı ne olacak yani?” demek!
Ekmek ve simit
Benim sistemimde; bir gün öncesinden “gerekli olabilecek tüm malzemelerin listelenmiş, gidip tek tek en tazelerinin ve en iyilerinin alınmış ve dolaba yerleştirilmiş” olması şarttır. (Ekmek, simit vs. gibi günlük ve taptaze alınması gereken şeyler hariç tabi:)

Mümkünse ikram etmeyi planladığım meşakkatli yemeklerin ön hazırlıklarını da bir gece öncesinden yapar, hatta masa düzenimin alt yapısını da gece yatmadan önce, en son iş olarak tamamlayıp, ancak öyle rahatça uyuyabilirim. Yoksa rüyamda sabaha kadar, o sofrayı kurmak için bin bir zorlukla boğuşur dururum ve yatmadan önce olduğumdan da yorgun kalkabilirim. Bu da benim karakterim işte… Risk almayı ve işimi son dakikaya bırakmayı sevmiyorum ve açıkçası prensip sahibi olmaktan çok memnunum, ne diyeyim? 🙂

Bu sefer de aynen planladığım gibi bir gün öncesinden gurme marketten tek tek seçip, gerekli her şeyi alıp geldik. Güzel bir Su Böreği yapmak istediğim için günlük yufkamı da Yukfacı’dan ısmarlamıştım bile.

Su Boregi2

Geceden böreğimin tüm aşamalarını tamamlayıp, sadece yaklaşık 1 saat tutacak pişirme kısmına kadar her şeyini hazırladım ve streç filmle, hiç hava almayacak şekilde sarıp sarmaladıktan sonra dolaba kaldırdım.  Sonra da salondaki masanın alt yapısını hazırlayıp, nihayet uyudum. İşte şimdi değmeyin keyfime:)
>
Su Boregi3

Normalde 7 yumurta ile filan yapıldığından, kolesterol patlaması yaratacağı için yapmayı istemediğim Su Böreğinin, az yumurtayla yapılan bu kolay tarifini geçenlerde sizinle adım adım fotoğraflı ve basit anlatımıyla paylaşmıştım. Arzu edenleriniz için o tarif işte burada.

Sabah da, gelmeleri için sözleştiğimiz saatten yaklaşık 1 saat kadar önce kalkıp, böreği fırına koyup, masanın son şeklini adım adım verirken, biricik Eşim de en sevdiği şey olan Peynir ve şarküteri ürünleri tabağının hazırlanması konusunda hünerlerini ortaya koydu.

Fotoğraf değil de, Hollanda’dan Gouda, Edam ve Füme Peyniri yanında, Eski kaşar ve Saçaklı Peynir ve Fıstıklı Salam ile Dana Jambondan oluşan enfes natürmort bir tablo sanki! 🙂

Peynir Tabagi

O hazırlanırken, bir kahvaltı klasiği olan  Domates, Salatalık, Biber, Yeşil ve Siyah Zeytin, Tereyağ vs. de masadaki yerini aldı bile… Artık daha sonraki dakikalarda hazırlanması gereken ağır toplara geliyor sıra…
Çok fazla çeşit olduğundan, sadece tadımlık olarak Yeşil ve Kırmızı Biberlerden hazırladığım ve çok şeker görünen ve bir o kadar da lezzetli olan Peynir dolgulu, Çörek otlu Biber tarifini de ayrıca ilk fırsatta anlatacağım sabredin!:) Hani şu resimde cherry domates tabağının altındaki şeylerden bahsediyorum evet!

Pazar Brunch1

Misafirlerimizin gelmesi ve masaya oturulma zamanının gelip çatmasına çok az kala, sıcak olarak servis edilmesi gerekenlere geldi sıra…

Börek zaten fırında ve sıcaktı. Piştikten sonra içeride nemini kaybedip, kurumaması için fırından alıp, onu da dilimledim ve artık sadece servis edilmeyi bekliyor…

Su Boregi1

Sıradaki caaanım Kaşar Peynirli Pastırmaya ne demeli? Normalde kokusundan ötürü pastırmayı sevmem ama çemensiz olan bu şekli gerçekten çok güzel bir şey ve yapılması da çok kolay.

Kasarli Pastirma2

Kasarli Pastirma

 

Teflon tavada çok az tereyağı ile küp şeklinde olan bu Pastırmaları az biraz çevirdiniz mi tamamdır! İçindeki kaşar peyniri de erimeye başlıyor.

Daha önceden tüm adımlarını fotoğraflarla belgeleyip anlatığım, Beho Usta’nın, tarifi bir sır gibi saklanan Omleti de tam bu anlarda ortaya çıktı. O tarifi gözden kaçıranlarınız olduysa, buradan bakabilirsiniz! 

Omlet

Pazar sabahlarının önemli içeceklerinden biri de; Çay’a alternatif, Taze Sıkılmış Portakal Suyu…

Tahin Pekmez

İşte herkes masamızda hazır ve de nazır. Bol kahkahalı ve hoş sohbetli bir Pazar brunch’ı daha, tüm neşesiyle hep birlikte yaşanıyor nihayet.

Pazar Brunch2

Su Boregi
Tuzlu faslının bitiminden sonra, Pazar Brunchlarının olmazsa olmaz Assolisti; “Kaymak” çıkıyor sahneye…

Kaymak

Kaymağın yanına da en çok yakışan lezzetler; Bal, Çilek Reçeli ve Nutella… Tüm bunlara ilaveten normalde pek aklımıza gelmeyen ama, bu gün tarih yazmak istercesine masada sabırla sırasını bekleyen: Tahin ve Pekmez!

Tahin Pekmez2

Bu “yeme de yanında yat!” ziyafet sonrası, el birliğiyle etrafı son sürat toparlamamızın ardından, mide zafiyeti geçiren herkes salondaki koltuklara doğru göçmen kuşlar gibi geçerken, konuklarımıza, kaşla göz arasında, Godiva çikolatasını da unutmadığı, çok şık bir Türk Kahvesi sunumu yapan biricik eşim, neden en sevdiğim kahramanım olduğunu bir kez daha kanıtlıyor… 🙂

Turk Kahvesi 1
Herkese ailesi ve dostlarıyla geçireceği mutlu mesut Pazarlar! 🙂

Nazar Boncuğu Neden Kullanılır? Ne İşe Yarar?

4

“Nazar” aslında Arapça’da sadece ‘göz’ anlamına geliyor ve nazar boncukları da genelde, göz şeklinde oluyor biliyorsunuz…

nazar goz

Aslında Göz; insanın dünyaya açılan penceresi olarak düşünüldüğünde ve her türlü, iyi ve kötü düşüncenin, ilk çıkış noktası olarak kabul edildiğinde bu durum mantıklı gelmeye başlıyor.

Riyakar bakışlardan, kötü gözlerden korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar, çok eskiden beri kullanılagelmiş. Nazar boncuğunun, kem gözlere karşı koruduğu ve görünür bir yerde takılması durumunda nazardan koruyacağı inancı oldukça yaygın…

anadolu el işleri nazar boncuğu

Heidi Klum

Halk arasında çok kuvvetli nazarların, nazar boncuklarını çatlattığı, hatta parça parça ettiği anlatılır hep. Kesin buna benzer şeyler duymuşsunuzdur birilerinden. Üzerinde taşıdığı nazar boncuğu herhangi bir neden olmaksızın çatlayınca, sebebi “Nazar” olur hep:)Hatta evde bulaşık yıkarken, deterjanlı elinden bardağı düşürüp kırsa bile, “eyvah takım bozuldu!” diye hayıflanmak yerine “aman neyse nazar çıktı” diye sevinen bir toplumuz biz:) Bunu genelde yeni eve taşınırken yardımcı olan taşıma firması elemanları bir şeylerinizi kırdığında, konuyu unutturmak ya da fazla önemsemenizi önlemek için kullanırlar: “Uğurdur yenge. Nazar çıktı!” 🙂

B0048 sd

Konuyu ciddiye alıp, bilimsel olarak düşündüğümüzde aslında alt beyin sisteminin, gözlerle iletişim kurduğu bilinen bir gerçekse eğer, bu durumda alt beyinden gelen güçlü bir nevrotik enerjinin, karşı tarafın alt beynini etkileyebilmesi ve sirayet edip, rahatsızlık verici olan bu aşırı nevrotik enerjinin de, o kişide hastalık yapabilmesi mantıklı geliyor insana…

Nazar aslında sadece Türklere ait bir inanış olmamakla birlikte,nazarın ve nazar boncuğunun izleri, eski Türk dinlerinden olduğunu öne sürülen Şamanizm’e kadar uzanıyormuş.Şaman inancına göre mavi göz, iyiliğine inandıkları gök tanrı’nın gözünü temsil ederken, kendilerini kötü gözlerden yani yer tanrısından koruyormuş.

Bir rivayete göre ise M.Ö. 5000’li yıllarda Mısır imparatoru Osiris’in oğlu Horus; gözlerini açtığında ortalığın aydınlandığı (iyilik), kapattığında karanlık (kötülük) olduğu düşünülüyormuş.

Babası Osiris’i öldüren ‘Karanlıklar ve Kötülükler Tanrısı’ Seth’den öç almak isteyen Horus’un gözü, kavga sırasında,  Seth tarafından parçalanınca, bilim ve tıbbın kurucusu Toth, bu parçaları toplayıp, gözü eski haline getirmek için eksik kalan parçayı da, kendi sihir gücü ile tamamlamış.

B0034 sd

Horus’un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim; daha sonra, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olmuş. Mısırlılar önem ve değer verdikleri her şeyi koruyabilmek için, üzerine Horus’un gözünü çizmişler ve sonra bu çizimler Anadolu’ya ulaşıyor ve büyük ihtimalle onu ilk defa Fenikeliler (M.Ö. 2500) cam üzerine geçirmişler. Piramitler ve Firavundan sonra Mısır’ın bir diğer önemli simgesi olan bu gözün arkasında böyle bir hikaye varmış işte.

M.Ö.190 yılında Pamukkale (Denizli) yakınlarında kurulan bir antik kent olan Hierapolis’in giriş kapısına işlenmiş olan Medusa figürünün , Tanrıça Medusa’dan korunmak için yapıldığı ve bu inancın, Türk kültürüne ‘Nazar Boncuğu’ olarak geçtiği sanılıyor.

Benzer şekilde, Helen Dönemi’nin en büyük tapınakları arasında yer alan ve Didim’de içinde bulunan Apollon Tapınağı’nın içinde bulunan Medusa başının da, bir “nazar boncuğu” işlevi gördüğü ve Apollon Tapınağı’nın, kötü fikirli insanlardan bu Medusa başı ile korunduğu kabul ediliyor.

Bir başka efsaneye göre de, nazar boncuğu bizzat “Medusa’nın gözü”ymüş. Medusa bakışlarıyla insanları taşa çevirdiği için, bunu durdurmanın bir yolu aranmış ve bunun çözümü olarak gözünü çıkartmaya karar verilmiş deniyor.

B0025 sd1

Eskiden Anadolu’da bu gözün sembolü, evlerin kapısına asılarak, ilk bakış, ilgi çekici nesne olarak boncuğa yöneltildiği için, negatif bakışa direkt maruz kalınmadan, bu sayede insanların nazardan korunduğu düşüncesi yaygın…
komik kedi

Daha sonra ise nazarın kıskançlık sebebiyle değdiği inanışı yaygınlaşmış.Bu nedenle, özellikle Ortaçağ’da Avrupa’da, herhangi, bir şeyden övgü ile bahsedilirken, nazar değmemesi için “Tanrı izin verirse” veya “Tanrı kutsasın” sözlerini eklemek adeti yerleşmiş. Müslüman toplumlarda ise benzer anlamlara gelen “Maşallah” sözü kullanılıyor.

İnanışa göre “üzerinizde taşıdığınız nazar boncuğu ne kadar güzel ve dikkat çekici olursa, size bakıp da nazar değdirme ihtimali olan kişinin bakışlarını, ilk o çekip, kötü düşünceleri de kendine toplar deniliyor.

Oysa duyuyorum ki, narsist gibi algılanmamak uğruna ya da kendi yaşına başına yakıştıramayıp utandıkları için, nazar boncuğunu görünmeyecek şekilde kullanan insanlar da azımsanmayacak kadar çok… Amaç kem gözlerin nazar boncuğunu görmesini ve ilk ona bakarak kötü enerjisini ona aktarmalarını sağlamaksa, görünür bir şekilde kullanmadığı müddetçe aslında amacına hizmet edememiş oluyor doğal olarak:)

Kim KardashianNaomi CampelNicole RichieParis Hilton

Aralarında ünlü top modeller Heidi Klum, Naomi Campbel ve Ana Beatriz Barros, magazin yıldızı Kim Kardashian, Paris Hilton, şarkıcı Shakira, Rihanna gibi pek çok Dünya Starı da nazara inanıp ve korunmak için Nazar Boncuğu kullananlar kervanından:)Paris Hilton1Rihanna

Hatırlayanlarınız olabilir belki… 2010 yılında 62.si düzenlenen Emmy ödül törenini izleyen Türk seyirciler, bu tören için özel olarak yaptırılan altın yaldızlı kristal nazar boncuklarını, Lost dizisinin sevilen oyuncularına hediye etmişler ve bu sayede salonda ellerindeki nazar boncukları ile dolaşan ünlüler sayesinde”Nazar Boncuğu” sembolü, hem davetlilerin, hem de Amerikan basınının ilgisini çekerek merak konusu olmuştu.

Geceye katılan Lost yıldızlarından Matthew Fox, kendisine armağan edilen nazar boncuğuna oldukça şaşırmış, çünkü ne işe yaradığını ilk kez duymuş. Nedense “Evil’s Eye” olarak İngilizce’ye yanlış şekilde çevirilen bu terimin, aslında “Protection from Evil’s eye” olarak söylenmesi daha makul olurdu bence. Ya sizce? 🙂

Yanlış Beslenme ve Hipoglisemi Sersem Etti Beni

6

İşlerimin yoğunluğu sebebiyle, derin uykuya dalamadan sabahı ettiğim bir Pazar gecesinin ardından, aynen planlandığı gibi saat 6:30’da spora gitmek üzere kalkıp 5 dakikada hazırlandım.

to do list
Gitmesem de olurdu pek ala, olmaz mıydı? Ama kendi kendime bir söz verdim mi, tutmayı çok seviyorum…

Bu motivasyonla Fitness Salonu’nda yarım saat kadar 7 hızında koşu bandından sonra, hemen hazırlanıp, Görme Engelliler için gönüllü olduğumu daha önceki yazılarımda anlattığım, Sesli Kitap Projesi için Stüdyoya, İngilizce kitap okumaya koşturdum.

Kosu bandi
BrookeBest Seller olduğu dönemde yani bundan yıllar önce alıp okuduğum, Brooke Shields’ın bizzat kaleme aldığı ve hamile kalabilmek uğruna verdiği mücadele ve sonrasında ne olduğunu bir türlü anlamlandıramadan girdiği “Doğum Sonrası Depresyon” dönemini ve bundan nasıl kurtulduğunu konu alan “Down Came The Rain” isimli bu samimi ve dokunaklı kitabı, şimdi görmeyen gözlere bir ışık olmak niyetiyle seslendirmek, beni ziyadesiyle çok mutlu ediyor.

brooke shields2Bütün çocukluğumu Brooke Shields’ın güzelliğine hayran olarak yaşadığım için, tüm yaşadıklarını gözler önüne serdiği ve Türkçe’ye “Ve Yağmur Düştü” ismiyle çevrilen bu yararlı kitaba da gereken önemin verilmesi gerektiğine inanarak, kendi kitaplığımdan getirdim.

brooke shields1Bebeği Rowan’la mutluluk pozları verdiği dönemlerin öncesinde yaşadığı korkunç Depresyonu ve nasıl kurtulduğunu anlattığı kitabının ön sözünde Brooke Shields diyor ki:

“Hissettiğim şeyin yalnızca yorgunluk olduğunu düşündüm önce… Ancak bu hisse ek olarak hayatım boyunca hiç yaşamadığım, her yerimi kaplayan bir panik hali de vardı.

Rowan sürekli ağlıyordu ve ben Chris’in onu bana getireceği anı korkuyla bekliyordum. Midem bulanmaya başladı; göğsümün çevresinde adeta sürekli daralan bir kemer vardı. Paniğe eşlik eden, çoğunlukla endişe olurdu. Parmağımı bile oynatamıyordum.

Bana söylendiği gibi yalnızca hassas ve ağlamaklı değildim. Yaşadığım şaşırtıcı derecede farklı boyutlarda bir hüzündü. Sanki hiç geçmeyecekti.”

Bu eşsiz kitabın orjinalini seslendirirken bulunduğum stüdyoyu, tasvir etmem gerekirse; çok küçük, havasız ve ses yalıtımlı bir oda hayal edin… Sadece bir masa, bilgisayar, mikrofon, kulaklık ve bir sandalye… Tüm bunların kıtı kıtına sığacağı bir alan düşünün… İşte aynen resimde göründüğü kadar!

sesli kitap studyo

Hipoglisemik bir bünye olarak, ana ögünleri adam gibi hakkıyla yemem ve ara öğünleri de aksatmamam gerektiğinin çok iyi bilincindeyim.

Gel gelelim, sabahın köründe spora gidip, ardından Stüdyoya geleceğim için, arada Beyaz Fırın’dan  mayalı olduğu söylendiğinden, midemi rahatsız edeceği düşüncesiyle çekinerek, sadece bir tanecik aldığım üstü bol Susamlı, içi Kaşar Peynirli Poğaçayla kahvaltıyı yolda geçiştirmiştim.

dalgaOkumanın ortalarına doğru, havasızlık, uykusuzluk ve hiç ara vermeden daha çok, daha daha çok okuma hevesim sebebiyle, oturduğum yerde sanki, fırtınalı bir havada, denizin ortasında kalmış bir teknenin içindeymişim gibi bir hisse kapılır gibi oldum, ama başlarda pek ciddiye almadım…

puacaPoğaçanın tadı damağımda kalmışken, “bak inadına hiç de rahatsız etmedi görüyor musun, ahh keşke bir tane daha alsaymışım, aman neyse fazla hamur işi yemediğim iyi oldu” derken… Hemen dün geceden düşünüp, çantama attığım Kuru Erik ve Kavrulmuş Fındık dolu poşet geldi aklıma… Oleeyy!!!

basagrisi1Tuhaf bir şekilde “Hipoglisemi başlangıcı” teşhisi konulduğunu unutmak istedikçe,  bünyem bana bunu baş dönmeleri, tahammülsüzlük, hatta konuşurken kendimin de fark ettiği şekilde peltekleşmeye eğilim şeklinde ibarelerle, gözüme gözüme sokuyor. Hemen iki üç tane erik ve fındıklardan attırıyorum ve hooop normale dönüyorum hemen… Bilemedim belki de placebo etkisi diyeceğim ama yok… Bildiğin anında işe yarıyor:)

Geçenlerde yıllık check-up için doktora gittiğimde, sohbet ederken ” Sabah kahvaltısında bir tane Prebiyotik Yoğurt yiyorum 2 kaşık yulaf ezmesiyle. Öğle yemeğinde Kepekli peynirli bir Tost ve akşam yemeğinde de salataysa salata, pizzaysa pizza, bazen dışarda, bazen de ev yemeği vs. artık ne varsa… Ama nedense bu kadar az yememe rağmen kilomda bir azalma olmuyor. Aslında sebebini ve nerede hata yaptığımı biliyorum. Çünkü ara öğünleri atlıyorum, değil mi? ” dedim çok bilmiş bir edayla:)

Acken sen sen degilsin

Doktor dinledi, durdu bekledi. Bu küçük sessizlikten sonra “Tabi ki! Bak hatanızın da farkındasınız ama niye yapıyorsunuz madem” filan diye klişelerle cevaplamasını beklerken, çok komik bir şey söyledi: ” Vallahi ara öğünleri geçtim de, siz Ana Öğünleri bile almıyorsunuz ki! Yahu bir yoğurtla, bir tostla, koca gün geçirilir mi?”

O anda gevrek gevrek güldüm tabi şaka gibi geldi gerçekler… Ama şimdi düşündükçe ne kadar haklı aslında:)

hipoglisemiYıllar önce okuduğum bir makalede şöyle diyordu. Nasıl ki insan bir kıtlıkla karşı karşıya kalsa, elindeki mevcut yiyeceklerin ne kadar süre yeterli gelmesi gerektiğini bilmediği için, azar azar yer ve yarınları da düşünerek, bitirmemeye çalışırsa, vücut da benzer sistemle çalışıyormuş. Yani azar azar yeyip, öğünleri atlayıp, kilo vereceğimizi düşünürken, tam tersine vücut; “hımmm bir kıtlık durumu var demek ki, buradan kazandığım enerjiyi aman harcamayayım, belki yenisi gelmeyebilir bu yiyeceklerin. En iyisi ben bunları depo edeyim” diyormuş ve bunun sonucu olarak da; gelsin iyice yavaşlayan metabolizma ve löpçük löpçük göbekler basenler…

Korkumdan bugün için ara öğün olsun diye dün akşamdan meşhuuuur Sebzeli Kırmızı Mercimek Çorbamdan yaptım. Ama bunu tamamen unutmuşum. Az önce buzdolabını açıp, ne yesem ne yesem diye bakınırken, göz göze geldik aman ne sevindim!
Kirmizi Mercimek
Edepsiz Mikrodalgam geçenlerde kapağını açar açmaz, hoooop diye sigortaları da attırarak bozulunca, tamir işi ertelene ertelene bugün oldu işte… Mecburen çorbayı tencerede ısıtmak için mutfakta başında dururken, bekle bekle ısınmak bilmeyince, iki dakika bilgisayarın başına geldim, bir gittim ki kaynamaktan, neredeyse kapağına kadar köpürmüş ve 1000 derece olmuş.

Neyse yarına kadar soğursa, öğlen yemeğim şimdiden hazır bari:) Sizin de canınız çektiyse eğer, öz anneciğinizin uğraşmayacağı kadar detaylı bir anlatım ve adım adım fotoğraflı tarifim işte burada🙂 Şimdiden afiyet olsun:)

Lale Figürünü Seviyoruz da Neyi Temsil Ettiğiniz Biliyor muyuz?

2

lale figuru laleler
“Zambakgiller” (Liliaceae) ailesinden ve bilimsel adı “Tulipa” olan bu, çok yıllık ve soğanlı bitki, aynı zamanda Zambak, Çiğdem ve Sümbül gibi bitkilerin de yakın akrabası…

Normalde doğal yetişme ortamı olarak, özellikle yüksek rakımlarda yaşayan laleler, kışı, karın artında geçirerek aşırı soğuklardan kendilerini koruyorlarmış. Ancak Hollanda’da yapılan melezleme çalışmaları sonucunda bugün sayıları, 5500’ü aşan Lalelerin kültür varyeteleri artık hemen her türlü ortamda yetişebiliyormuş.

guLaLe allah lale hilallKelime olarak ele alındığında Arapça “Allah” lafzına ait harfleri taşıyan “Lale”, tasavvufta Allah’ın birliğini temsil ediyor. Harfi manası da Osmanlı bayrak ve sancağının sembolü olan ‘hilal’e de ulaşıyor.

lale ebru yapimi ebru cicekli ebru sanati ebru sanati omer lale lale ebrusu lale ebru video ebru sanati 2
Türkler’in en fazla sevdiği çiçeklerden biri olan ‘Lale’, sadece yetiştirilmekle kalmamış, mimariden, edebiyata, çiniden, kumaşa kadar birçok ürün, lale desenleriyle bezenmiş.

Lale bahçeleri anlamına gelen “Lalezarlar”, saray ve konakların en itinalı ve en gözde yerleri olurken, lale için yazılan şiir ve nesirler “Lalename” denilen risalelerde toplanarak, Türk Edebiyatı’nda da pek çok yönüyle işlenmiş.

cini boyama
12.yüzyıllardan itibaren Anadolu’da yapılan mimari eserlerde ve ebru, çini, hat gibi el sanatlarında süsleme motifi olarak değişik renklerde ve yoğun olarak kullanmaya başlanan Lale, Osmanlı Dönemi’nde gerek şekli, gerekse anlamı sebebiyle özel ilgi görmüş…

oryantal laleRengi ve şekli açısından sevgilinin yüzüne, yanağına, dudağına benzetilen ‘Lale’, yine rengi dolayısıyla aşığın yanağına ve içindeki tomurcuklarıyla da aşığın gönlündeki yaralara teşbih ediliyor.

Renk ve şekil olarak ise daha ziyade kadeh, şarap, kan, taç, sümbül gibi kavramlarla beraber anılıyor.

sema17122010Tasavvuf düşüncesinde ise; Lale’nin renkli yapraklarının yukarıya doğru olması halinin, bir dervişin dua edişindeki edayı andırdığı kabul ediliyor.

 

siyah lale
Lalenin içi kömür gibi… Ancak dıştan görünmez. Dışı ise içinin tam tersine parlak, canlı ve ruha sükunet verici bir görünüme sahip… Tasavvufta onun bu hali, bağrı yanık bir dervişin, tebessüm eden nur haleli yüzüne benzetiliyor.

Anadolu’da laleyi şiirlerinde kullanan ilk şair de, ünlü düşünür Mevlânâ olur ve 1200’lü yılların ortalarında: “Ey lale, gel de şen yanağımdan renk al” demiş, sonrasında da laleye şiirlerinde sıklıkla yer veren şairlerden olmuş…

Semazen
Fetih ile İstanbul’a gelen Lale çok sevilerek,kısa sürede özellikle İstanbul’un sembolü olmuş ve şehrin en değerli bitkisi sayılmış…

‘Avni’ mahlasıyla şiirler yazan Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, bir şiirinde laleden bahsettiği mısralarında diyor ki:

“Sakiya mey sun ki bir gün lalezar elden gider.
Erişir fasl-ı hazan bağ-u bahar elden gider…”

Türkçesi şöyleymiş:
“Ey içki dağıtan güzel,(henüz vaktiyken) şarap ver. Bir gün bu lale bahçelerinden yoksun kalıveririz. Çünkü, güz mevsimi gelir birden, bahçe de, bahar mevsimi de elden gider…”

lale ciceginin anlami

Kanuni Sultan Süleyman Döneminde, lale bahçelerinin güzelliğinden etkilenen Avusturya elçisi Busbecq ile Lale’nin Anadolu’dan ilk yolculuğu Viyana’ya olmuş ve Avrupalılar, yeni tanıştıkları bu bitkiye, Osmanlıların başlarına sardıkları tülbente atıf yaparak ,‘sarık biçimindeki çiçek’ anlamında “Tulipe” adını vermişler.

Oradan Hollanda’ya ve ardından Kanada’nın başkenti Ottowa’ya geçmesiyle Lale, tüm dünyada tanınır hale gelmiştir.

Anadolu topraklarından 100 yıl önce Avrupa’ya götürülen lale, bugün en çok Hollanda’da yetişiyor.
lale tarlalari
Hatta rüzgar değirmenleri ve tahta ayakkabılardan sonra Hollanda’nın üçüncü simgesi haline gelen laleler, ülke topraklarının yaklaşık dörtte birinde ve yılda 6 milyar adet lale soğanı üretilerek bütün dünyaya satıyor ve en önemli ihraç ürünü olan bu çiçekle, ülkenin ekonomik gelişmesine büyük katkı sağlanıyormuş.

lale figuru 2

20. yüzyıldaki tarihçiler, Sultan III. Ahmed ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın idaresindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun dönemine, ‘Lale Devri’ ismini vermişler…

Lalelerle bezenmiş bahçelerde, gündüzleri ‘hayattan zevk aranılıp, sefalar sürülmüş; geceleri de sırtlarında taşıdıkları fanuslarda mumlar yanan kaplumbağaların dolaşarak aydınlattığı laleler arasında, şiir ve musiki saatleri yaşanmış ve bu yıllar arasında İstanbul’da yaygın olarak lale yetiştirilmesi, dönemin lale çiçeğiyle anılmasına neden olmuş…

lale figuru 1

logo1Ülkemizin tanıtımında yer alan tüm çalışmalarda oldukça sık şekilde yer verilen lale figürüne, şimdilerde Türkiye’nin EURO 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası adaylık logosu olarak seçilen tasarımda da yer verilmiş. Logo, maçların yapılması planlanan sekiz kenti simgeleyen sekiz ayrı renkten oluşan lale figürünün içindeki futbol topundan oluşuyor.

Lale Kolyeleri
WISH FOR NISH El yapımı Takı ve Aksesuarlar

Lokumluk
WISH FOR NISH El Yapımı Cam Göbeği Lokumluk

 


Duvar Aksesuari
WISH FOR NISH El Yapımı Gümüş Varak ve Yaldızlı Mor Renkli Duvar Aksesuarı
Duvar objeleri
WISH FOR NISH Ev Aksesuarları

Biscolata Erkekleri ve Victoria Secret Melekleri Karşı Karşıya

12

“Biscolata Erkekleri”ni bilmeyeniniz yoktur herhalde… Onlar hakkında toplumun düşüncelerine hızlıca bir kulak verince, hemen fark ediliyor ki, en çok karşıt tepki aldıkları kesim, doğal olarak ekranlarda yer almalarından hiç hoşnut kalmayan erkeklerden oluşuyor.

Carlos

Bunca süre kadınların meta olarak kullanıldığı on binlerce reklamdan sonra, neredeyse ilk defa yakışıklı erkeklerin rol aldığı, bu kadar etkili bir pazarlama stratejisiyle karşı karşıyayız. Şimdi erkekler bu durumu “emperyalist politikanın yaygınlaşması” olarak yorumlarken, rövanş sırası ilk kez kızlarda gibi:)
carlos2

Market reyonları arasında ciddi bir surat ifadesiyle koştura koştura dolanırken, Biscolatta raflarıyla karşılaşınca bir anda hafiften sırıtma moduna geçerek, içten içe reklamın meşhur şarkısını mırıldanan hanımlar görmek mümkün…

Tell me what can I do

I just wanna taste of you

You’re my biscolata

My sweet biscolata

Çikolata alana, yanında Biscolata erkekleri de gelmiyor belki ama, yaşattığı algı, en büyük tüketicisi olan kadınları mutlu etmeye fazlasıyla yetiyor.

Hatta promosyon olarak bir gün, paketlerinin içinden, bu beylerin posterlerinin çıkacağı günlerin hayaliyle yaşayan, seriyi tamamlamak uğruna, varını yoğunu çikolataya harcamaya hazır hanımlar olduğunu duyuyorum etraftan:)

Ah tabi burada bir handikap olarak, bayanlara yönelik bir ürün olduğuna kanaat getirip, sağda-solda, markette, ellerinde bu paketle görününce, yanlış anlaşılmaktan çekinen erkek tüketici sayısı da bir hayli fazla. Belli ki marka bu riski göze alacak kadar cesur:)

Bir başka kesim de iyice sinir olduğu bu reklamlardan sonra , “Peh! Adamlar, reklamda, ürünün önüne geçmiş!” şeklinde kendilerince bilimsel savunmalarla hırslarını kamufle etme yolunu seçiyor:)

Biscolata Starz Mocha reklamındaki sakar Barista’yı canlandıran “Bruno”cular, Biscolata Mood Reklamında sahilde dans edip, gitar çalan “Carlos”çular, İtalyan Enrico’cular, Fransız Jean-François’cılar derken, kabul edilmesi gerekir ki, hem reklamları, hem ürünleriyle ses getiren bir iş çıkarmışlar ortaya…

victorias secret

Yıllardır her yılbaşı gecesi CNBC-e’de Victoria’s Secrets defilelerini, “tamaaaaamen yeni modelleri görüp, eşine hediye seçmek amacıyla”(!) göz kırpmadan izleyen beylerin iç sesi olan “ya bunlar kadınsa eğer, peki evdeki ne?” sorusuna inat; bu yılbaşında, saatler tam da gece yarısını gösterirken, meleklerin defilesinin, hem de en güzel yerinde, ironik şekilde benzer bir defile konseptiyle yayınlanan Biscolata erkeklerinin reklam filmi, “Biscolata tadında bir yıl” dilekleriyle hafızalarda yer etti:)

Düne kadar, eşini veya erkek arkadaşını üzmemek adına, kaslı erkeklerden hoşlandığını söylemekten çekinerek, “Göbek diil ki aşkım, seninki Türk kası. Hem yakışıyor bence sana!” diyenlerin, ciddi bir çoğunluğu gözünü açtı ve artık “bunlar erkekse, evdeki ne?” sorusunu soran taraf oldu sanki:)

BISCOLATA EnricoSınıf arkadaşımın aylar önce Boğaziçi Güney kantininde ikram etmesiyle ilk kez denediğim ve ders esnasında da acıktıkça “sana ne çıktı-bana ne çıktı” diye mood’umuzu merak edip yavaş yavaş paketi yarıladığımızı farkettiğimiz bir Biscolata Mood maceramız var.

BiscolataReklamında gördüğüm kadarıyla, Pringles patates çipslerine benzer formundan ötürü merakımı çeken Biscolata Choco Chips’in, Fındıklı çeşidini de, geçenlerde alıp denedim. Tadı oldukça başarılı. İnce olması da ayrıca büyük avantaj:)

carlos3

Sloganı üzerinde “Çikolatanın en ince hali! 🙂

Aylar önce müjdelediğim gibi, İspanyol model Carlos Martin, başrol oynadığı ilk dizi denemesi olan “Yağmurdan Kaçarken” isimli bir romantik komediyle, çok yakında ATV’de.

carlos yilmaz

Dizide annesi İspanyol, babası Türk olan, 35 yaşında ve “Carlos Yılmaz” isimli, hızlı çapkın, genç ve bekar bir fotoğrafçıyı canlandırıyor.

carlos 1

Cafe de Paris sonrası Notebook’la hüngür şakır

8

“Sevgililer Günü’ne az kaldı”, “gittikçe yaklaşıyor”, “işte geldi çattı bile” derken rüzgar gibi geçti gitti, değil mi? 🙂 Hediye kısmı bir tarafa da… İşin organizasyon tarafı tamamen bir “case study”.

dendenBiricik eşimin doğum gününde özel motor yat kiralayıp Boğazda başbaşa şampanya, meyva tabağı ve pasta eşliğinde kutlamak da dahil, dönem dönem, çeşitli süper fikirler ortaya koyan biri olarak, bu seneki Sevgililer Günümüz’ü daha sakin bir yemek eşliğinde “Cafe de Paris” Restaurant’ta kutlamaya karar verdik ve 1 hafta öncesinden rezervasyonumuzu yaptırdık.
CafedeParisGeneve

Şimdiye kadar Paris ve İstanbul’daki Cafe de Paris’leri ve Cenevre’deki Le Relais de l’Entrecote’u defalarca kez denediğim için rahatça iddia edebilirim ki; bence Bonfileye en çok yakışan sos bu! Evet evet hatta daha da ileri gidiyor ve onu tek geçiyorum! 🙂

Le Relais de lEntrecote Paris

 Cafe de Paris 12

Cafe de Paris 8
Cafe de Paris’nin Sortie’deki şubesinin de ambiyansı güzel ama, yazın doğum günü kutlaması da dahil bir kaç kere gittiğimiz İstanbul Suadiye Oteli’nin terasında yer alan Suadiye Cafe de Paris’nin, deniz, yeşil ve adalar manzarası hepsinden farklı… Güneşin batımı burada, bir başka muhteşem!Cafe de Paris 11

İster romantik bir akşam yemeği, ister değerli misafirlerinizi, hatta varsa yabancı davetlilerinizi keyifle ve gururla ağırlamak için biçilmiş kaftan…

Cafe de Paris 10

Marmara Denizi’ni, taaa Yalova sahillerinden, Bakırköy’e kadar, hiperrealist çalışılmış, dev boyutta yağlı boya bir peyzaj tablo gibi gözler önüne seren manzaraya bir de…

Cafe de Paris 9

…elinizi uzatsanız dokunacaksınız hissi veren ve gece olunca pırlanta gibi ışıldayan Prens Adaları da eklenince değmeyin keyfinize 🙂

Sevgililer Gunu Gullerim
Bir yandan hazırlanıp, bir yandan da biricik Eşimi beklerken, zil çalıp da kapıyı açtığımda, kucak dolusu Kırmızı Güllerle karşılaştım:)

Derken kış sezonu dolayısıyla Teras kısmı yerine,  Suadiye Oteli’nin altında yer alan Cafe de Paris’nin üstü kapalı versiyonuna gitmek üzere yola çıktık.
İçerisi normale göre ekstra doluydu doğal olarak.
cafe de paris3
Burada yemek, her zaman fiks menü mantığında sunuluyor. Dünyadaki tüm Cafe de Paris’lerde artık klasikleşen şekliyle, ilk önce özel hardal dressing’li cevizli bir Salata geliyor.

Sonrasında ana yemek… İster Bonfile, ister Tavuk seçebiliyorsunuz ki biz tercihimizi Bonfile’den yana kullandık.İstediğiniz kıvamda pişirilerek, masanın ortasına yerleştirilen bir tea light sistemi üzerinde, ısıtılmaya devam edilerek sunulan et, Cafe de Paris’nin enfes sosu ile birleşince, tadı damağınızda kalıyor.
Cafe de Paris 13

Henüz tatmamış olanlar için açıklamam gerekirse, Cafe de Paris’in en önemli özelliği; uzun yıllardır tarifi sır gibi saklanan 41 çeşit tat ve 24 çeşit baharatla hazırlanan bu mükemmel sosu…
lentrecote
Etin yumuşaklığı ve tadı da çok çok iyi… Yanında gelen patateslerden ise arzu ettiğiniz kadar yiyebiliyorsunuz.

wine1

Etinizin çeşidine uygun olarak tercihinize sunmak üzere çok geniş bir şarap kavına sahipler… Seçin beğenin işte zevkinize göre!

O gece güzel bir ziyafetten sonra Sevgililer Günü’nün anlam ve önemine uygun bir klişe olarak, Kalp şeklinde Pembe renkli Parfe Pastamız geldi. Tadı aynı Tutti Frutti’li dondurma gibiydi.

ProfiterolEğer siz normal bir günde gittiğinizde tatlı yemek isterseniz, belki profiterole şans verebilirsiniz… Ayrıca parfe, dondurma, sufle gibi tatlıları da mevcut.
(Merak edenler için, Sevgililer Günü’ne özel fiks menünün, sınırsız yerli içkiyle kişi başı fiyatı 99 TL’ydi)

Bu leziz yemek sonrasında eve dönüp, güzel bir film izleyelim derken, kanallardan birinde The Notebook (Not Defteri) filminin yayınlanmaya başladığını fark ettik. Daha önce bir kaç kere izlemiş olmamıza rağmen, başroldeki, gözlerinin içi her daim gülen o kızı  görünce (Rachel McAdams), kanal değiştiremeden takılıp kaldım.

the notebook

Bu kız ne kadar şirinse, filmdeki sarışın yaşlı teyze de, bir o kadar “nursuz” yahu:) Neyse henüz filmi görmeyenler için spoiler vermeyelim şimdi ayıp olmasın.

ryan gosling
Nick Cassavetes’in yönettiği, 2004 yapımı, Rachel McAdams ve Ryan Gosling’in başrollerini paylaştığı ve yıllar öncesinden kopup gelen bir aşk hikayesinin, sararmış bir not defterinden anlatıldığı, büyük ilgi gören, “The Notebook” oldukça romantik bir film…

The notebook1
Tavsiyem, eğer hala izlemediyseniz ama planlarınız arasında varsa, ekran karşısına geçtiğinizde yanınızda bol bol selpak bulundurmayı unutmayın. Dediğim gibi; Romantizm doruklarda 🙂 Kaçıncı kere izledim bilemiyorum ama yine yaptı yapacağını ve hüngür şakır olmaktan yine kurtulamadım:)

Madem bu filmden bu kadar bahsettik. O zaman en sevdiğim tasarım markası WISH FOR NISH’in “Avant-Garde” Koleksiyonu’ndan “The Notebook” filmi hayranları için ÖZEL ve TEK olarak tasarlanan bu Kolye, “Bugünün Aksesuarı” olsun…
Notebook
Handmade ve unique (tek bir adet) hazırlanan aksesuarların değerini bilen ve ilgilenenler için WISH FOR NISH The Notebook Kolye hakkında detay vermem gerekirse şöyle:

‘The Notebook’ film Afişi görselinin yer aldığı, Füme renkli İtalyan Mabel Zincirler, Şeffaf Beyaz Küp boncuklar, Gümüş ve Antrasit Renkli Zincirlerden Oluşan ve tamamen El İşçiliğiyle ve TEK olarak hazırlanan Özel Tasarım Kolye.

Eşsiz ve benzersiz… Aynı bizler gibi değil mi? 🙂 Modayı yakından takip edenleriniz biliyordur zaten.. Bu sene büyük zincirler çok trendy! Sezonun olmazsa olmazlarından… Bu eşsiz kolyeye, başkası kapmadan sahip olmak isteyenlere tavsiyem www.wishfornish.com’u hemen ziyaret etmeniz:)

Happy Valentine
Geçmiş Sevgililer Günü’nüz tekrar kutlu mutlu olsun. Allahtan yenisinin gelmesine daha neredeyse 1 sene var. Sevgili hediyesi düşünmeye başlamak için henüz erken… Hadi azcıcık da kendinizi şımartın! 🙂

Farklı Din ve Kültürlerde Nar Sembolünün Anlamları

0

Çocukluğumuzun en favori bilmecelerinden birinin baş kahramanı; “Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane.” 🙂 Çok fonksiyonlu bir gıda desteği ve bilinen en güçlü antioksidanlardan olan Nar, aynı zamanda çok iyi bir C Vitamini deposu…Bilinen en eski meyve türlerinden olan ve Orta Doğu ve Yunanistan’da yüzyıllar boyunca şifa amaçlı kullanılan “Nar”, çeşitli inanış ve dinler için de değişik anlamlar ifade eden sembolik bir meyve… Peki Nar Sembolü neyi ifade ediyor?

nar sembolü
nar sembolü, nar anlamı, narın faydaları, bolluk bereket

Antik Yunan`dan, semavi dinlerin sonuncusu olan İslamiyet’e kadar tüm yaşayan ve yok olmuş inanış ve toplumsal kültürlerde ‘Nar’, yüz yıllardır bolluk, bereket ve doğurganlıkla iç içe anılıyor ve ‘Nar tohumu’, kutsal kitap metinleri içinde de geçiyor. “Eviniz bolluk ve bereket dolsun!” demenin en şık ve anlamlı şekli… Bu arada unutmadan… Ülkemizin önemli antik kentlerinden biri olan ve Antalya’da yer alan Side’nin antik çağdaki anlamı da “Nar”mış, hiç bilmiyordum, yeni öğrendim, bakın hemen paylaşıyorum sizlerle de 🙂

İSLAMİYETTE NAR SEMBOLÜ

Kuran-ı Kerim’de 3 ayrı Ayet-i Kerime’de (Enam Suresi 99 ve 141. Sureler ve Rahman Suresi 68. Ayetinde) geçen ‘Nar’dan, “Allah’ın yarattığı güzelliklerin bir örneği” olarak ve ‘cennet meyvesi’ olarak bahsediliyor.

MUSEVİLİKTE NAR SEMBOLÜ


Tevrat’ta “kutsallık”, “doğurganlık” ve “bolluk” temsilcisi olarak karşımıza çıkan Nar imgesinin, bu sebeple Hz. Süleyman’ın tacında da bulunduğu söyleniyor. Onun için hazırlanmış dillere destan sarayın, tüm sütun başları ve diğer Yahudi krallarının saraylarındaki duvarlar, nar meyvesi ve yaprak şekillerine benzeyen bezemelerle kaplanmış…

HRİSTİYANLIKTA NAR SEMBOLÜ

Hristiyanlık için önemi, “kıyamet günü” ve “sonsuz hayat” sembolü olmasından kaynaklanıyor. Leonardo Da Vinci ve zamanın diğer ressamları tarafından, Hz. Meryem’in elinde ve Bebek İsa’nın da dokunduğu şekilde resmedilen Nar, Boticelli’nın bu resminde Hristiyanlık inancına göre Hz İsa’nın ızdırabı ve yeniden dirilişini temsil etmek için, dinsel ve sanatsal bir imge olarak kullanmış.

TASAVVUFTA NAR SEMBOLÜ


Nar Farsça`da “ateş” anlamına geliyor. Aşkın oluştuğu yer olarak kalbe bakarsak, tasavvuftaki manasına da ulaşılabilir…

BUDİZMDE NAR SEMBOLÜ


Budizm’de Nar, hayatın tüm olumlu etkilerinin özü olarak kabul ediliyor ve evlerinde nar figürü bulunan ailelerin her türlü kötülükten korunup, berekete kavuşacağına inanılıyor.

OSMANLI ve ANADOLU KÜLTÜRÜNDE NAR SEMBOLÜ


Osmanlı kültüründe nar, sevilen kıza gönderilerek evlenme teklif ediliyormuş. Anadolu’da hala bazı bölgelerde gençler, sevdiği kıza evlenmek istediğini, elinde tuttuğu nar ile ifade ediyormuş. Ne güzel:) Ayten Gökçer’le ölümsüzleşen “Yedi Kocalı Hürmüz” Müzikalinin, “Tanrım, bana üç tane.. üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane… ver ver ver ver… ver Allah’ım ver…” olarak bilinen ünlü şarkısı, “Yalnız Kullar” içinde geçen “Şu gelen yar olaydı, elinde nar olaydı” sözünün de, bu geleneğe ilişkin bilgileri desteklediği ileri sürülüyor:)

Anadolu`da birçok inanç ve adetin konusu olmuş. En bilineni: Anadolu geleneklerinde evin içinde nar patlatılarak, parçalanan tanelerinin etrafa dağılmasıyla, eve bereket getireceği inancı…

Ayrıca Anadolu ve Orta Doğu’da evlilik törenleri sonrası, çiftlere doğacak çocuklarını temsilen nar taneleri yedirilmesi ve başlarına serpilmesi geleneği de yine aldığım duyumlar arasında…

AVRUPA ve DÜNYA’DA NAR SEMBOLÜ


Anadolu’daki örneklere benzer şekilde bir Avrupa’da yaygın uygulanan, yılbaşı gecesi kapı eşiğinde ayakla nar ezmek ya da yere atarak patlatmak ise artık tüm dünyaya yayılmış bir gelenek haline gelmiş gibi…

Bu kapı eşiği seremonisinde, ezilen nardan ne kadar tane fırlarsa o kadar berekete işaret ettiği kabul ediliyor. Lekesinin çıkması da ayrı bir dert tabi.. Gerekli önlemlerin alınması şart:)

Yunanistan’da da düğünlerde benzer şekilde kurutulmuş nar taneleri serpiliyormuş gelinle damadın başına:) Aynı amaçla, dekorasyon objesi olarak da düğünlerde sık sık yer veriliyor Nar’a… Yunan düğünü demişken aklıma en sevdiğim eski romantik komedi filmlerinden biri olan “My Big Fat Greek Wedding” geldi. İzlemediyseniz tavsiye ederim:)

ZOR ÖLÜM : Ölmek İçin Güzel Bir Gün

3

Vizyona girdiği ilk akşamdan, biricik eşimi kırmayarak, hemen bilet alıp, Bruce Willis’in meşhur sinema serisi Zor Ölüm’ün (Die Hard) “Ölmek için Güzel Bir Gün” (A Good Day To Die Hard) isimli filmine gittik.

zor olum olmek icin guzel bir gun

die hardJohn Moore’un yönettiği, Bruce Willis’in ve oğlu rolündeki Jai Courtney’nin başrollerini paylaştığı bu 2013 ABD Yapımı Aksiyon, Gerilim, Macera türündeki 97 dakikalık film, herhalde eski Zor Ölüm’lerin hatırına IMDB’de 10 üzerinden yine de 6,0 puan almayı becermiş. Ama bırakılan yorumlara bakılırsa çoğunluk bizimle aynı fikirde ki; Maalesef Olmamış! 🙁

Patlama ve çarpışmaların bu derece fütursuzca gerçekleştiği, mermilerin bol keseden havalarda uçuştuğu çatışma sahneleriyle, aksiyonun sonu gelmeyen film, aynı zamanda haddinden fazla saçmalıklarla dolu…

Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse:

John McClane’i artık tanıyorsunuz zaten… 20 küsür senedir NY emniyetinde ünlü bir polis… Rus bir mafya lideri hapisten kaçınca, bizim McClane de, rotayı Rusya’ya çeviyor.

O anda oğlunun da orada olduğunu bir şekilde öğrenince “Tatil amaçlıymış” gibi giderek, zamanında çok çalıştığı için yeterince ilgilenip, zaman geçiremediği, dolayısıyla sevgisinden şüphe edip, artık ona “Baba” bile demeyen oğlunu buluyor. Aynı esnada yetenekli bir ajan olarak Rus mafyasını köşeye sıkıştırmak üzere olan oğlunun gizli operasyonunu da biraz alt üst ediyor tabi.

Baba-oğul, yıllar sonra bir arada, biraz birbirleriyle çatışarak, ederek, tam o eski Türk filmleri tadında klişeler eşliğinde, kaçak mafya liderine karşı çılgınca bir savaşa girişiyorlar…

Giderseniz siz de fark edeceksiniz ki, Bruce Willis nedense filmin çoğunluğunu, eskiden arada sırada yaptığı için hepimize sempatik gelen, ama artık çok sık tekrarlandığı için irrite edici hale getirdiği ve memleketimizin çeşitli yörelerinde “kemçük” tabir edilen şu dudak hareketiyle geçiriyor :))

bruce willis

Gitmek isteyenler kesinlikle sıkılmayacaklardır diye düşünüyorum ama konusu iyi değil, yani beklentiyi düşük tutunca daha çok memnun kalınacağı kesin:) İyi seyirler!

Fransızca Şarkıyla Dans Eden Çatlak Kedicikler:)

3

Aşağıda sizinle de paylaşacağım videoyu ilk gördüğümde, fonda çalan Fransızca bir çocuk şarkısı eşliğinde ayna karşısında bir kedinin patilerini oynattığını zannettim ilk başta…

Sonra aslında 2 tane olduklarını ve üzerine yapılan seslendirmelerle ortaya harika bir video çıktığını gördüm. Sizinle de paylaşmak istedim. Vallahi kaç kere izlediğimi Allah bilir. Açıp açıp tekrar gülüyorum.
kedicik2

Fransızca ya da İngilizceyi iyi bilmeyenler için açıklamam gerekirse, bu iki çatlak kedicik kendilerince tuhaf bir pati oyunu geliştirmişler ve alttan Fransızca konuşarak onları seslendirenler, “Dansons la Capucine” isimli bir çocuk şarkısını söyleyerek, kedicikleri mahsusçuktan (!) konuşturuyor.

KediciklerArada sağdaki, soldakinin yeterince senkronize olmadığını söyleyip, oyunu durduruyor. Hadi baştan başlıyorlar, sonra soldakinin avucu (patisi) kaşınınca, “Ama bana pirelerinden verdin, kaşınıyorum işte senin yüzünden!” diye şikayet ediyor. “Verdim-vermedim” derken “hadi son bir kez daha oynayalım” diyorlar. Arada “aa bak videoya çekiliyoruz” diye kameraya dönüp, selam veriyorlar

kedicik3Sonra soldaki pislik olsun diye, sağdakini boş anında yakalayıp, “Pum” diye kafasına pati atıyor, hadi o ufaktan sinirleniyor filan derken, yine dönüyorlar oyunlarına:)

Bizim “Portakalı Soydum” tadında ve oyunda kimin “Ebe” olacağını seçmek için filan söylediklerini düşündüğüm, bu Fransız çocuk şarkısına, bir yandan gıcık olmakla birlikte, bir yandan da hemen dilime yapıştı edepsiz!Kafadan atmak yerine, hemen şarkı sözlerini buldum ve ezberledim. O saatten beri devamlı mırıldanıyorum. Kedilerin halleri ve konuşmaları gözümün önüne geldikçe de kikirdiyorum. Çekilecek gibi değilim valla şu anda…

Sizin de dilinize takılsın ister misiniz bu şarkı? Yaa ama ne güzel olmaz mıydı? Yanlarına okunuşunu yazdığım gibi, anlamını da anlayabilesiniz diye, sizin için Türkçe’ye de çevirmeye çalıştım. “Cennetlik insan, bu olsa gerek!” dediğinizi duyar gibiyim:)
capucine

“Capucine”, isim benzerliği olmasına karşın “Capuccino” ile alakası olmayan bir kelime… Yandaki çiçeğin ismiymiş.

capucine1Araştırırken buldum, Fisher Price’ın çocuklar için Müzik CD’si varmış bu şarkıyı çalan. Hadi yaşadınız diyeceğim ama Türkiye’deki mağazalarında da var mıdır pek emin olamadım 🙂 Çocuklara yukarıdan bakınca, aynı çiçeğin formundalar, dikkat ettiniz mi? Anladınız zaten siz onu:)

Hiç unutmam… Mahallemizdeki tüm arkadaşlarım benden büyük olduğu için, hepsi aynı anda ilkokula başlayınca dımdızlak ortada kalıvermiştim bir gün. Bunu gurur meselesi yaparak, kendi isteğim ve büyük ısrarımla, İlkokul’a 4,5 yaşında başladım. O zamanlar zekiymişim evet! :))

Daha ilk günden dünya tatlısı hocamız, dersi eğlenceli hale getirmek ve sınıfı kaynaştırmak için,”şarkı söylemek isteyen var mı?” diye sordu ve ben o zamanlar taklit ve şarkılarımla tek kişilik orkestra olduğumdan, hatırladığım ilk sahne şöyle gelişti:

Örtmen: -Şarkı söylemek isteyen var mı?
Ben: – Örtminim ben istiyorum, ama Fransızca!
Örtmen: Tabi canım dinleyelim bakalım…
Ben: -Freğrööö Jaaakööö…. Freğrööö Jaaakööö…Dorme vu Dorme vu… :)))

Yaaa işte böyle! Bambaşka bir havayla başlamışım ilkokula ve öyle de gitmiş… Yani diyeceğim o ki: Kafanızı şişirme riskini de göz önüne alarak, eğer çocuğunuz ya da sevdiğiniz bir yeğeniniz filan varsa, aşağıda okunuşlarıyla yazacağım bu şarkıyı, ona da ezberletin  isterseniz… Yarın öbür gün dost meclislerinde “patlat bir şarkı evladım” deyince, koltuklarınızı kabartsın:) Bir sonraki adımda da Zaz’dan Je veux’yu öğreniriz hep beraber, onun sözleri çok daha anlamlı ama her şey adım adım:)
Bu kadar muhabbet yeter… sabırsızlanıyorsunuz biliyorum. Hadi o zaman gelsin artık şu şeker video!

Youtube Video by Sarah Sarah

“DANSONS LA CAPUCINE” ŞARKI SÖZLERİ

Dansons la capucine (Danson la kapüsin)
Y’a pas de pain chez nous(Ya pa dö pen şe nu)
Y’en a chez la voisine (Yan a şe la vuazin)
Mais ce n’est pas pour nous (Me sö ne pa pur nu)

Dansons la capucine (Danson la kapüsin)
Y’a pas de vin chez nous (Ya pa dö ven şe nu)
Y’en a chez la voisine (Yan a şe la vuazin)
Mais ce n’est pas pour nous (Me sö ne pa pur nu)

Dansons la capucine (Danson la kapüsin)
Y’a pas de feu chez nous (Ya pa dö fö şe nu)
Y’en a chez la voisine (Yan a şe la vuazin)
Mais ce n’est pas pour nous (Me sö ne pa pur nu)

Dansons la capucine (Danson la kapüsin)
Y’a du plaisir chez nous (Ya dü pleziğr şe nu)
On pleure chez la voisine (On plöğr şe la vuazin)
On rit toujours chez nous (On ri tujur şe nu)

Türkçe Meali:)

Hadi Capucine çiçeği dansı yapalım
Evde hiç ekmek yok
Komşularda ekmek var
Ama o ekmek bizim için değil

Hadi Capucine çiçeği dansı yapalım
Evde hiç şarap yok
Komşularda şarap var
Ama o şarap bizim için değil

Hadi Capucine çiçeği dansı yapalım
Evde hiç ateş yok
Komşularda ateş var
Ama o ateş bizim için değil

Hadi Capucine çiçeği dansı yapalım
Evimizde mutluluk var
Komşuda gözyaşları var
Bizim evde kahkahalar var
Eveeeet, gördüğünüz gibi dilimize çevirildiğinde iyice sevimsiz hale gelen bu Fransız şarkısında anlatılmak istenen mesajın, bizim “komşu komşunun külüne muhtaç” atasözümüzle, uzaktan yakından alakası yok:)

Onlar kendilerince şöyle bir anlam çıkarmışlar; “Hayatta bir şeyler eksik olsa bile mutlu olmak için her zaman sebeplerimiz olmalı”…

Çatlak kediciklerin hatırına, aldım ben mesajı:)Veeeeee sizlere en son jestim de “Aman Allahım notalar da mı? Sayende kulaklarımızın pası silinecek Üşengeç Şef! Evde bir yerlerde bir mandolin olacaktı, dur iki tıngırdatayım” diyenlere gelsin…:))
Notalar
Sizin de her zaman mutlu olmak için bol bol sebepleriniz olsun inşallah! :)) Dünya Kedicik Gününüz Kutlu mutlu olsun:)