Atina’da Ulaşım Nasıl?

Ulaşım konusuna gelince, biz ilk gün bi’ deneyimlemiş olmak için yaptığımız kısa bir metro seyahati haricinde, sadece taksiyi kullandık. Atina, öyle küçük bir şehir ki, taksiye bindiğinizde taksiciler genelde taksimetreyi açmıyorlar bile… Çünkü nereye giderseniz gidin, aşağı yukarı 5 € civarı tutuyor.  Gitmek istediğiniz yerlerin çok ama çok büyük bir kısmına yürüyerek ulaşabilmeniz de mümkün.  Akropolis ve bir kaç müze haricinde, aslında göreceğiniz yerlerin çoğu açık alan veya ücret ödemenizi gerektirmeyen yerlerden ibaret… Bu sebeple Paris vs şehirlerde ihtiyaç duyulduğu gibi, herhangi bir “city pass” benzeri kart almaya mantıken pek de gerek olmuyor. Yazın, sıcak havanın etkisinin biraz biraz azaldığı akşam üstü saatlerden itibaren, her yere yürüyerek gitmek gerçekten çok keyifli. Şehrin görünümü genelde bizimki gibi fazla betonarme ve içiçe binalardan oluşuyor ama bizdeki gibi henüz “kentsel dönüşüm” adı altında gökdelenler dikmeye başlamamışlar en azından.

hilton-atina-athens-terrace-galaxy-bar-usengec-sef

Atina’da Gezilecek Görülecek Yerler:

Akropolis:

Turistik gezinin olmazsa olmazı diyebileceğim, illa ki gitmeniz gereken yerlerin başında, şehrin en büyük sembolü Akropolis’de yer alan Parthenon Tapınağı geliyor.  Antik Yunan Tanrısı Zeus’un kızı Athena’ya adanarak, M.Ö. 5. yüzyılda inşa edilmiş bu ikonik eser, gündüz ayrı, gece ayrı güzelliğe sahip. “Altın oran” kavramının ilk örneklerinden kabul edilen bu görkemli yapı merkez alınarak, tüm şehir, onun etrafında kurulmuş. Akropolis’e giriş ücreti kişi başı 20 Euro.

atina-acropolis-akropolis-parthenon-gezilecek-yer

plaka-atina-gezi-rehberi-yunanistan-cafe

Plaka Bölgesi:

“Atina’nın en çok beğendiğimiz yeri neresi oldu?” derseniz, cevabım hemen Akropolis’in eteğindeki  Plaka bölgesi olur. Karaköy’le Alaçatı’nın harmanlanmış haline benzetebileceğimiz bu bölgede, begonvillerle kaplanmış daracık sokaklar arasında pek çok cafe ve restoran yer alıyor. Akşamüstü Yunanlılar’ın çok sevdiği frozen kahvelerle serinlemek için, kendinize basamaklardan oluşan sokaklardaki minik masalarda, sağlı sollu oturulan cafe’lerden birini seçebilirsiniz. Burada zaman geçirmek eminim ki, size de iyi gelecek 🙂

atina-plaka-cafe-usengec-sef-frappe-yunanistan

Akşamları da yine aynı ambiyansta, çok hoş meze ve deniz mahsülü restoranları bulabiliyorsunuz. İyi ve popüler olanlarına önceden rezervasyon yaptırmak şart. Konumu biraz daha dezavantajlı olanlar, bizim Ortaköy’deki mekanlar misali, sizi yoldan geçerken içeri davet edip, oturmaya ikna etmeye çalışıyor.

plaka-meze-saganaki-kalamar-greek-salata

usengec-sef-atina-plaka-meze

Monastraki:

Her yere yürüyerek kolayca ulaşabildiğiniz Atina’da, Plaka bölgesine 5 dakika mesafesindeki “Monastraki”; sokak lezzetleriyle, seyahatimizin sonraki günlerindeki alternatifimiz oluyor. Burada aslen İzmirli olup, sonradan Atina’ya yerleşmiş olan Rum bir aileye ait, meşhur bir döner restoranı olan Bairaktaris‘de soluğu alıp, “Gyros” (Yiros diye okunuyor) yani Yunan Döneri ve kebabın (evet kebap da yapıyorlar) tadına bakıyoruz. Et ve tavuk döneri, tat olarak bizdeki marketlerden alınmış donmuş döneri andırıyor.

atina-bairaktaris-doner-kebab-yunanistan-tavsiye

Kebap ise alışageldiğimize göre çok daha baharatsız ama dönere nazaran, bizce daha lezzetli. Devasa porsiyonlarda soğan, patates kızartması ve yoğurtla servis edilen gyros’u biz porsiyon halinde tercih etmiş olsak da, asıl popüler sunum şekli; pita ekmeği içinde yoğurt, domates ve patates kızartması ile sarılarak yenileni… Atina’ya gelmişken bir de bu halini mutlaka deneyebilirsiniz. Burada tanıştığımız Niko Bey, harika Türkçesiyle ve canayakınlığıyla bizden olduğunu hemen belli ediyor. Hesabı istediğimizde, tatlı yemeden bırakmaması ve ısrarla “ballı yoğurtla servis edilen helva” ikram etmesi yüzümüzde bir tebessüm oluşturuyor. Biz kendimizi Lukumades’deki lokma tatlısına saklıyoruz oysa, tabi o bunu bilmiyor:) Bu arada öğreniyoruz ki, menülerine önümüzdeki dönemde İstanbul’dan getirtecekleri baklavayı da eklemeyi planlıyorlarmış. Anlayacağınız baklavayı kesinlikle daha iyi yaptığımızı, genelde kabul ediyorlar. Mekanın içine girdiğimde çalan müziğin “canlı performans” olduğunu fark ediyorum. Güleryüzlü müzisyenler, istek parçam var mı diye soruyorlar. Tabi ki tercihim “Zorba The Greek”den yana oluyor. Daha ilk melodiyi duyduğumda, mest olup, kendimce salınarak minik bir sirtaki şovu yapmayı da ihmal etmiyorum. Canım eşim sağolsun, instagram hesaplarımız UsengecSef ve @Deklancheur’den bu anlarımızı takipçilerimizle de paylaşıyor. İzleyen herkes devamını isteyince, “Valla tüm bildiğim figürleri yaptım bitti, bizim Bey’i ikna edip bir gün Sirtaki kursuna gidersek, daha afillileri gelecek, söz!”diyerek ısrarları cevaplıyorum.

Yazımın Devamında Leziz Şeyler Geliyor 🙂 Hazır mıyız?

Atina’da Meze, Tatlı  ve Yemekler

Atina’da Fine-Dining Restaurant Deneyimi

2 YORUM

  1. Yine dolu dolu dopdolu heyecan dolu veee tabikideee sabırsızlıkla beklediğimiz bir yazı olmuş… Eline yüreğine sağlık yaaa bayıldım yine her zamanki gibi…O kadar güzel bilgiler varkiii klavuz gibi olmuş… Yazıyı okudukça sankiii birlikte gitmişizde tekrar o anlar gözümün önünden geçer gibi…. Yemeklere vee tatlılara değinmiyorum bileee hele o lokmalar tadı damağında kaldı deermişimmm…

SİZ DE DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞIN

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz