Ana Sayfa Blog Sayfa 57

Bolonez Soslu (Kıymalı) Lazanya Tarifi

30

Biliyorum işin içine önce Tasarım işlerim, derken onların marketing çalışmaları, sonra Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimim, derken biricik eşimin diyeti de girince, en sevdiğiniz Blogun yazarı Üşengeç Şef, yeni yazacağı tarife bir türlü fırsat bulamaz oldu diye sabırsızlanıyorsunuz…

Tamam tamam işte kendimi affettirecek muhteşem bir Lazanya tarifiyle buradayım. Hem de öyle böyle değil, adım adım fotoğrafları ve en açık şekilde anlatımıyla, sadece yutkunup okumayacaksınız, tam tersine çok kolayca siz de yapabileceksiniz bu Lazanyadan…

adim-adim-resimli-lazanya-tarifi

Veee dosta düşmana aslında içinizde ne cevherler olduğunu, canınız istediğinde ne harika yemekler yapabilecek kapasitede olduğunuzu gösterme fırsatı bulacaksınız, e daha ne duruyoruz? 🙂

resimli-lazanya-tarifi

Gerekli Malzemeler:

resimli-lazanya-tarifi

-Önceden Haşlama Gerektirmeyen Barilla Lasagne paketinden 12 Yaprak Lazanya

-1 Su Bardağı Rendelenmiş Kaşar Peyniri

Bolonez Sos Malzemeleri

-350 gr. Kıyma

-1 yemek kaşığı Tereyağ

-1 Kuru Tatlı Beyaz Soğan
-1 Yeşil Biber
-1 Kırmızı Biber
-1 Havuç
-4 Domates
-4 Diş Sarımsak
-Yarım çay kaşığı kadar Karabiber
-1 Silme Çay kaşığı kadar Pul Biber
-1 Çay kaşığı kadar Tuz

Beşamel Sos Malzemeleri

-3 su bardağı süt

-2 yemek kaşığı un
-1 Yemek Kaşığı Tereyağ
-1 Çay kaşığı kadar Tuz
-İstenirse 1 Silme Çay Kaşığı Hindistan Cevizi

Bolonez Soslu Lazanya Tarifi

Küçük bir tencerede bir yemek kaşığı kadar zeytinyağı ile Kıymanın tamamını karıştıra karıştıra önceden pişirmiştim. O yüzden direkt yağın içine çiğ haldeki kıymayı atıp, o piştikten sonra soğan ve diğer malzemeleri de eklemek yerine, Kıyma hazır olduğu için ben bu sefer ilk olarak soğanla işe başlıyorum.

resimli-lazanya-tarifi

Şimdi, ister 1 adet soğanı daha önce anlattığım şekliyle “Yemeklik Soğan Nasıl Doğranır” yazısına bakarak doğrayın ya da isterseniz, siz de benim gibi hiç bu zahmete girmeyerek, Superfresh’in hazır doğranmış Donmuş Soğanlarından göz kararı yaklaşık 1 Soğan kadarını kullanın.

İlk iş, minik bir tencerede Tereyağını eritiyoruz, sonrasında doğranmış soğanı içine atarak pembeleşene kadar kavuruyoruz.

3

4

Eğer daha önceden Kıymayı pişirmeseydik, bu aşamada ilk önce onu pişirecektik. Ama o artık hazır olduğu için kenarda bekliyor ve ilk olarak pişme zorluğu sırasına göre Soğanla başlıyorum kavurma işlemine:) Kolay ve anlaşılır bir mantığı var bu işin, değil mi?

resimli-lazanya-tarifi

Sonra içine rendelediğim Havucu, küp şeklinde doğradığım Kırmızı ve Yeşil Çarliston Biberleri ve zarlarını soyarak, ekleyip, karıştırarak pişirmeye devam ediyorum.

2

Domateslerin önce kabuklarını soyup, sonra resimdeki gibi ikiye bölüp, düz kısımları kesme tahtasına bakacak şekilde diziyorum.

resimli-lazanya-tarifi

Sonra da aynen Soğan doğrarken uyguladığım mantıkla küçük küpler haline getiriyor ve domateslerle beraber, minik minik kestiğim Sarımsakları ve önceden pişirdiğim kıymaları da bu aşamada ekliyorum.

resimli-lazanya-tarifi

resimli-lazanya-tarifi

Suyunu çekene dek karıştırarak yaklaşık bir 20 dakika kadar orta ateşte pişirmeye devam ediyorum.

13

14

15

Son olarak içine 1 çay kaşığı kadar tuz, 1 silme çay kaşığı kadar pulbiber ve yarım çay kaşığı kadar Karabiber ekleyip, karıştırıyorum ve işte Bolonez Sosum hazır bile…

17

Bu sosu, önceden hiçbir işleme tabi tutmadığım Barilla Lazanya’larımı yumuşatmak için kullanacağımdan, sos, mantık olarak biraz daha akışkan kalmalı. O yüzden de normal Beşamel Sos kadar koyu kıvamlı olmasını istemiyorum.

18

Beşamel sos için Tereyağını başka bir küçük tencerede eritiyorum.

19

Tereyağ hafiften köpürmeye başlayınca içine 2 tepeleme yemek kaşığı Un ekliyorum ve topak topak olmaması için devamlı karıştırarak, un sarı renge dönene kadar birazcık kavuruyorum.

20

Şimdi bir yandan karıştırmaya devam ederken, bir yandan da 3 bardak Sütü yavaşça ilave ediyorum.

25

22

Süt kaynamaya başlayınca da Tuz ve arzu ediyorsam çok az Hindistan Cevizi ve Hint Cevizi (Muskat) de ekleyerek kıvamı biraz daha koyulaşana kadar karıştırmaya devam ediyor ve kaynayıp fokurdamaya başladığı zaman ocaktan altını kapatıyorum.

26

Hindistan Cevizi ve Hint Cevizi de (Muskat) ne alaka diyebilirsiniz ama şaşırtıcı şekilde Beşamel Sos yaparken de Patates Püresi yaparken de, içine çok az miktarda katınca tadı daha güzelleşiyor:) Beşamel sos hazırlarken, tadı hafifletici katkısından dolayı ve beşamel sosda un kokusunu gidermesi için her ikisinden de çok az miktarda faydalanılabilir. (Şart değil tabi ki:)

Şimdi dikdörtgen bir fırın kabını ya da isterseniz benim gibi siz de ortaboy bir dikdörtgen Borcam’ın tabanını sıvı yağla yağlayın. Yani bir yemek kaşığı kadar yağ döküp, bunu bir kağıt peçete yardımıyla tüm tabana ve yan taraflarına yayabilirsiniz.

7

İlk olarak ince bir tabaka halinde Kıymalı Harçtan yani Bolonez Sostan ve üzerine yine az miktarda Beşamel Sostan dökerek en alttan itibaren Lazanyanın katlarını çıkmaya başlayabiliriz.

2930

31

Bu Lazanyanın imar izni 3 kata kadar, ona göre! 🙂

8

Şimdi resimde gördüğünüz gibi, tepsinin ebadına göre Barilla’nın önceden haşlanması gerekmeyen Lazanya Paketinden 3 tam yaprak kullanınca, kenarlarda boşluklar kalıyor. Şekline uygun şekilde 4. yaprağı kırıp doldurarak o boşlukları da tamamlayabilirsiniz.

32

Yine üzerine bir miktar Bolonez Sos, üzerine aynı şekilde Beşamel Sos ve yine Lazanya yaprakları olarak 2. katını da tamamlıyoruz.

33

34

35

36

Şimdi 3.kat için aynı işlemi bir kez daha yapıyoruz. Yani özetle önce Kıymalı harç, sonra Beşamel sos, sonra Lazanya yaprakları sıralamasını 3 kere tekrarlıyoruz.

37

38

45

En üstüne son kez Lazanya yapraklarını kapatıp, üstüne Beşamel sos döküp, 3 katlı Lazanya Binamızın çatı kısmını da kapatmış oluyoruz:)

39

40

41

Onun üzerine de rendelediğimiz kaşar peynirinden serperek, Borcam’ın üzerini Alüminyum folyoyla kaplayıp, önceden ısıtılmış 200°C fırında yaklaşık 20 dk. kadar pişiriyoruz.

27

28

42

43

Bu sürenin sonunda folyoyu çıkarıp bir 10 dakika da üstü kızarsın diye folyosuz haliyle pişiriyoruz.

44

Lazanyayı servis yapmadan önce eğer sabredebilirseniz yaklaşık 10 dakika kadar dinlendirmenizi tavsiye ederim. Fırından yeni çıktığında aşırı sıcak oluyor, aman diyim:)

Sonra da sevdiklerimizle birlikte afiyetle şapur şupur yerken, iltifatları topluyoruz:)

Lazanya1

Üşengeç Şef, “Elle Style Awards” Gecesindeydi

0

Şu yıl bir hayırlısıyla bitsin de, tek hayalim yılbaşı gecesine sessiz sakin bir şekilde girmek…

Hani derler ya nası başlarsa, öyle devam edermiş. Eh boşa söylenmiş olamaz herhalde… En ufağından da olsa gerçeklik payı varsa, bunu değerlendirmek isterim. Zira 2012 yılında “To Do List’imdeki maddeleri temizleyip, rahat nefes alabildiğim, kafamı yastığa koyup, Oh deyip hemen uykuya dalabildiğim bir an hatırlamıyorum. Tabi bunda benim mükemmeliyetçi karakterimin ve düzen konusundaki takıntımın da etkisi var. Huylu huyundan öyle kolay vazgeçemiyor işte, ne yapayım? 🙂

Tüm bu uğraşlar içinde ise, Sevgili Blogum “Üşengeç Şef”i bir ayrı seviyorum. Buraya yazmak terapi gibi geliyor. Bu arada etrafımdan, bol bol, Logomdaki kız ile ne kadar benzediğimi söyleyen iltifatlar alıyorum. İşte bunlar duymak istediğimiz sözler… Gelsin! gelsin! :))

elle UsengecSef

Bu kadar iş güç yoğunluğu ve koşturmaca arasında, geçenlerde Elle Dergisi Editörlerinden bir telefon aldım ve 7 Aralık’ta gerçekleştirecekleri “Elle Style Awards” (Elle Dergisi Yılın Stil Ödülleri) Gecesine Özel olarak davet edildim.

Bu arada henüz bilmeyenler için ufak bir bilgi mahiyetinde yazayım. “Elle” diye yazılıyor ama Fransızca bir kelime olduğu için “El” diye okunuyor. Neden niçin diye sormayın işte! Fransızcada en sonda yazılan ve üzerinde herhangi bir aksan işareti, şapka filan olmayan “e” harfleri okunmuyor. “E okunmuyorsa madem, neden boş yere yazılıyor o zaman o “e”ler?” gibi sorular sorarak konuyu uzatmak istemezsiniz herhalde:)  Eşyaları dişi-erkek diye ayırıp, zaten çok kolay bir dilmiş gibi iyice karmaşık hale getirip, zamanlara göre ve şahıslara göre fiil çekiminde sonları da her seferinde değişiklik gösteren ve doğru düzgün sabit bir mantığı olmadığı için, ezberlenerek öğrenmek zorunda bırakılan bir dil işte, ne bekliyorsunuz? 🙂

Elle’in hepsi birbirinden stil sahibi, profesyonel ve canayakın ekibi, günler öncesinden styling konusunda bazı alternatifler sundu ve aralarından tercih ettiğim kıyafet üzerinde ilerledik.

Bu aşamalarda Tuba Ünsal’ın tasarladığı kıyafetlerden bir kısmı, seçim yapmam için getirildiğinde, 36 Beden kıyafete girdim. Kendi kendime inanamadım!

O olmasın, bu fazla iddialı olur, ötekisiyle assolist gibi olurum, bu çok transparan derken en nihayetinde, bu yılın en asil moda trendlerinden olduğumu düşündüğüm “Peplum” detaylı ve yakasında yine bu senenin öncelikli trendlerinden “Dantel” bulunan siyah straplez tek parça elbisede karar kıldım. Tercihimden de çok memnun kaldım, sonra elbise, üzerime tam olacak şekilde hazırlanmak üzere son çalışmalar yapılması için atölyeye gitti.

Büyük günün sabahında Ortaköy Radisson Blu Hotel’de Elle Ekibiyle buluştuk. Saç ve makyaj konusunda işinin ehli bir Nars ekibine teslim edildim.

Akşam saat 19:30 gibi Radisson Blu’dan özel araçla Esma Sultan Yalısı’na ulaştırıldım. Kırmızı Halı üzerinde bol bol resimlerim çekiliyor ve üst kata, ödül töreninin yapılacağı salona gelip, yerimi alıyorum. Geceye en sevdiğim handmade aksesuar markası WISH FOR NISH tasarımı olan Kurukafa, siyah-altın ve gümüş rengi zincir detaylı Siyah Deri Bileklik ile katılıyor ve çok güzel övgüler alıyorum.

Tören kısmını zaten ilgilenenleriniz izlemiştir diye tahmin ediyorum. Kısaca, sanat, iş ve cemiyet hayatından stil sahibi adayların arasından bazen Juri, bazen halkın internet üzerinden verdiği oylarla en yüksek puanı alan kişiler ödüllendirildi. Gecenin sonunda Oya Eczacıbaşı, Burcu Esmersoy, Demet Evgar, Mehmet Günsür, Nil Karaibrahimgil, Murat Boz, Ali Koç, Bora Aksu, Tolga Turan gibi Oyuncu, Tasarımcı, Şarkıcı ve İş adamı isimler, Elle Style Awards ödülüne layık görüldüler. Hepsini tebrik ettim, bu vesiyle tekrar ediyorum:)

Sunucu Tanem Sivar’ı çok başarılı bulmasam da, gündüz kuşağından birlikte program sunduğu Burcu Esmersoy’da gerçekten sahne ışığı var. Yakından da buna şahit oldum. Burcu ödülünü alırken, kendisinden önce, ödülünü sevgilisine adayıp, herkesin arasına evlenme teklifi eden Tasarımcı Tolga Turan’dan rol çalıp, elinde bir tek taş yüzükle George Clooney’e olan aşkını itiraf ederek, evlenme teklif etti.

Sonrasında After Party’ye katılmak için giriş katına inildi. Kokteyl yemeklerinden pek hazetmem… Alengirli ve tuhaf kokulu bir şeyler getirirler tepside ve yanında bir kürdan…. Çoğu zaman bir peçete bile olmayabilir garsonda… Ne gerek var şimdi riske girmeye…Yemem daha iyi…

Bol bol tanıdık sima, Dünyaca ünlü Moda Blogger’ı Bryanboy, ordan oraya koşturup herkesle tek tek ilgilenen Elle’in güzel editörleri ve Yönetim Ekibi, iş adamları, sanatçılar derken saatler geçiverdi..

Artık ayrılmaya karar verdiğim anda, bir de üzerine TV için çekilecek bir Dönem dizisi için oyunculuk teklifi almaz mıyım? 🙂 Maalesef ilgilenemeyeceğimi, haftanın 6 gününü alacak bu tarz bir proje için şu anda hiç zamanım olmadığını anlattım…

Mekandan ayrıldığımda hava buzzzz gibiydi. Biricik eşimle hemen gidip yemek ziyafeti çektim… Yok yooook o diyetine aynen devam… Yemek ziyafeti çektim dememin sebebi bu… Ben yedim o da yanımda eşlik etti sadece sağolsun… Kızarmış patatesler harika ve sıcacıktı. Bayılıyorum şu patatesin her haline. Yok böyle bir sebze herhalde… Haşlanmış hali de güzel, kumpiri de harika, yemeği de leziz, kızarmış hali de muhteşem, püresi deseniz dillere destan, çipsi süper ötesi… Hergün olsa hergün yerim hiç şikayet etmeden herhalde… Şekere dönüştüğünü ilk öğrendiğimde şok geçirmiştim o zamanki küçük aklımla. Nasıl ama yahu ne alaka, tatlı bile değil ki filan gibi gerzek bir tepki vermiştim. Fazla yememeye çalışıyorum ama çok seviyorum valla ne diyim:)

Yine ne yaptım ettim, Elle Gecesinden başlayıp, konuyu yemekle bitirdim ya, inanamıyorum kendime… Bütün günü, akşama kadar bir tostla, bir prebiyotik yoğurtla geçiren bir insan olarak artık buna bir dur demem gerektiğinin işaretleri bunlar işte.. Sonra akşam yemeğinden sonra, doymadım daha ne yesem diye mutfaktaki dolapların etrafında dolanıp duruyorum kasap kedileri gibi… 2013’de daha güzel ve düzenli besleneceğim, Söz! 🙂

Zeytinyağlı Barbunya Tarifi (Düdüklü Tencerede)

7

Boğaziçi Üniversitesinde kabul edildiğim Kadın Girişimci Yönetici Sertifika Programı sayesinde, bana yeniden Üniversite yolları göründü.

Her gün 5-6 saat aralıksız alınan Hukuk, Dış Ticaret vesaire derken, bir ton yorucu ve itiraf ediyorum ki “sıkıcı” dersten sonra, akşamın karanlığında eve varınca, tek istediğim bir mucize olması ve buzdolabında leziz ve sağlıklı bir yemeğin beni hazır bekliyor olması ama, nerdeeee? :))

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Neyse şikayet yok! Şikayet yok! Eğer siz de işten, güçten, okuldan veya gezmeden dönünce benim gibi hissedenlerdenseniz, Çözüm: Üşengeç Şef ve onun adım adım fotoğraflı, açık anlatımlı kolay yemek tarifleri di mi ama? 🙂

Üstünüze çok gelmeden, sizi bir anda tariflere boğmadan, tam da olması gereken miktarda olduğunu düşündüğüm şekilde tarifler vermeye devam ediyorum.

Ayrıca her fırsatta “o cafe senin, bu restaurant benim” gezerek, bir yandan da mekanlardan izlenimlerimi, sizlerle en objektif ve eğlenceli şekilde paylaşmaya bayılıyorum:) İşin en keyifli tarafı ise Bloguma gösterilen inanılmaz ilgi ve sizlerden gelen harika tepkiler…

Bulunduğum farklı farklı ortamlarda, yeni tanıştığım insanlar bile, şansıma, sıkı bir “Üşengeç Şef takipçisi” çıkıyor. Mekan izlenim yazılarımın, Google’da 1 Numara’ya yükselmesi ile de iyice farkediyorum ki, Üşengeç Şef efsanesi aldı başını gidiyor. Tutabilene aşk olsun! 🙂

usengec-sef

Biliyorsunuz internette bir ton yemek tarifi sitesi var ama çoğunluğu hanımların “hamaratlığına hamaratlık katmaya yönelik” siteler… Aralarından bazıları güya “resimli tarif” diye geçinseler de aslında sadece bitmiş ve sunuma hazır halini gösteren tek bir fotoğraftan ibaret 🙂

Oysa Üşengeç Şef, adı üstünde, yemek yapmaya üşenen, çok da bayılmayan, genelde dışarıda yemeyi ya da eve sipariş vermeyi tercih eden, ama arada sırada da olsa “iki lokma da sağlıklı ve lezzetli ev yemeği yapsam hiç de fena olmaz artık” diye içten içe düşünen, meşgul ve zaman yoksunu hanım ve beylere yönelik…  Gerçekten de Hanımlar kadar Beyler de Üşengeç Şef’in en meraklı takipçileri olmuşlar ne mutlu bana:)

Hiç yemek yapmayı bilmeyenlerin bile çok başarılı sonuçlar alıp, cesaretlenmesine vesile olacak basitlikte, adım adım fotoğraflar ve açık açık anlatımıyla, diğerlerinden tamamen farklı bir bakış açısı benimkisi:) Belki de bu kadar kısa sürede bu şekilde fenomen olmasının sebebi de bu olsa gerek:)))

Bugün yine sizlerden gelen yoğun isteğe kulak vererek, güzeeel bir Zeytinyağlı Barbunya tarifi ile ilk zeytinyağlı tarifimize başlayalım istiyorum. Hem de Düdüklü tencerede! Amanın! 🙂

Eminim ki çoğunuzun evinde henüz kullanmaya cesaret edemediği, ama bir şekilde ya ev hediyesi ya da çeyiz olarak dolapta yer kaplayan düdüklü tencereleriniz vardır. Hadi itiraf edin gıcır gıcır duruyor orda biyerlerde di mi?

Merak etmeyin, ben de birkaç yıl hiiiç dokunmadan sakladım durdum ama nihayetinde pes edip, birgün biricik kayınvalideciğimden, düdüklünün nasıl kullanılacağını bana bir örnekle, beraber yaparak ve her anında mutfakta yanımda durarak göstermesini rica ettim ve o günden sonra kendim birkaç deneme yaptım ve artık alıştım çünkü büyük kolaylık!

Ocağa bir şey koyup, başka odaya geçtiğimde, çabucak unutan bir insan olduğum için ve düdüklüde yemekler çok çabuk piştiği için, özellikle dikkat ettiğim şey, onunla yemek pişirirken mutfakta, yanında bir yerlerde olmak… İlla gözlerinizi dikip tüm zamanda ona bakmanız gerekmiyor ama pişerken müdahale etmeniz gereken (yani altını kısmanız ya da kapamanız gereken) anlarda orada olmanız önemli:)

Bu kadar sohbet yeter, hadi gelelim malzemelerimize:)

Düdüklü Tencere ile

ZEYTİNYAĞLI BARBUNYA YEMEĞİ için MALZEMELER

    1 adet Düdüklü Tencere 🙂

    Yarım kilo Barbunya

    1 çay bardağı Zeytinyağı

    2 adet kuru Soğan

    1 adet Havuç

    1/2 adet Kırmızı Biber

    1 adet Domates

    1 tepeleme çay kaşığı Domates Salçası

    1 tepeleme çay kaşığı Biber Salçası

    1-2 diş Sarımsak

    1 adet küp Şeker

    1,5 su bardağı Kaynar Su

    1 silme çay kaşığı Tuz

    1/4 Demet Maydonoz

Öncelikle Barbunyaları güzelce ayıklamamız gerekiyor. İçi boş olan uç kısmını kopararak ya da yandan hafifçe bastırarak ikiye ayırınca, içinden barbunya taneleri çıkıyor hemencecik. Çürük çarık olanlarını almıyoruz tabi:)

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Kolaylık olsun diye bir süzgeçin içine doğru ayıklayabilirsiniz taneleri.
resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Hepsi tamamlanınca, akan suyun altında bol bol, elinizle de alt üst edip, iyice karıştırarak yıkıyor ve süzüyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Bir diğer tarafta da düdüklü tencerenin içine 1 çay bardağı kadar zeytinyağı döküp, zar büyüklüğünde doğranmış 2 kuru soğanı da ilave ediyoruz.

(İtiraf ediyorum ben yine SuperFresh’in  dondurulmuş Tatlı Beyaz Soğan’ından göz kararı 2 soğan kadarlık miktarda kullandım, ne uğraşıcam soğan doğramakla ağlaya ağlaya:)

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Üstüne de ayıklayıp, yıkadığımız Barbunya tanelerini döküyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Şimdi de 1’er adet havuç, domates ve kırmızı biberi yıkıyoruz. Kesme tahtası üstünde Havucu diklemesine tutup, iyice sabitleyip, bıçağı havuca dik olarak dayayıp, yukarıdan aşağı doğru hızlı hareketlerle tarayarak, en dışındaki kısmından kurtuluyoruz. Kalanı da önce yandan ikiye bölüp, sonra yarım santim kalınlığında dilimliyoruz. Eğer seçtiğiniz havuç zaten ince ise o zaman ortasından bu şekilde ikiye bölmenize gerek yok tabi:)

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Domatesin önce kabuklarını soyup, onu ve aynı şekilde yarım Kırmızı Biber’i de zar kadar doğruyoruz ve hepsini tenceredeki Barbunyanın üzerine döküyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

1-2 diş kadar sarımsak soyup, ortasından 2-3’ye keserek onları da yemeğe ekliyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

İçine, tüm zeytinyağlı yemeklerde yapıldığı gibi, bir adet de kesme şeker atıyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

1 silme çay kaşığı kadar Tuz, 1 tepeleme çay kaşığı kadar Domates Salçası, aynı miktarda Biber Salçası ve 1,5 su bardağı kadar Kaynar Su ekliyoruz.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Şimdi bir kaşıkla güzelce bir alt üst ederek karıştırıp, artık düdüklü tencerenin, lastiğinin takılı ve kullanıma hazır olduğunu kontrol ederek, kapağını kapatma zamanı geliyor.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Ben Fissler marka bir düdüklü tencere kullanıyorum. Her bir model ve markanın kullanım şekli farklılık gösterebilir, dolayısıyla bu konuda ahkam kesecek en son kişi Ben’im heralde:) O yüzden kendi tencerenizin nasıl kullanıldığını siz en iyisi ya o hiç anlaşılmayan kullanım kitapçığından anlamaya çalışın ya da benim gibi işin Pir’i olan güvendiğiniz birine danışın:)

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Kendi kullandığım model üzerinden, bana da öğretildiği şekilde tarif etmem gerekirse, kapaktaki ve tenceredeki “Daire” şekilleri birbiriyle yan yana gelecek durumdayken, kapağını üstten de bastırarak kapatıp, sonra ok işaretine doğru kapağı döndürüyorum. Bu sayede alt ve üst kapağın sapları zaten üst üste gelmiş oluyor.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

Sonra da sap kısmının üzerinde yer alan şekillerden de anlaşılacağı gibi, mavi sürgülü düğmeyi, kapağı iyice kilitlemek için Kapatma konumuna çekiyorum. Artık tencerenin altını açarak pişirme işlemine geçebilirim.

resimli-zeytinyagli-barbunya-tarifi

zeytinyagli-barbunya-tarifi-duduklu-tencere

zeytinyagli-barbunya-tarifi-duduklu-tencere

İlk başta Ocağın altını yarımdan daha fazla açıyorum. Biraz sonra (yaklaşık 5 dakika sonra filan herhalde) tencerenin en üstündeki mavi kısım (düdük dedikleri bu olsa gerek ama ötmüyor tabi eski tencereler gibi) 1 beyaz çizgi gösterecek seviyeye çıkıyor, içinde basıncın yükselmesinden dolayı hafiften tıs fıs sesleri geliyor ama hiç tırsmıyorum, artık sürece alıştım tabi:)

O andan itibaren hiç tencerenin yanından ayrılmıyorum çünkü çok çok kısa bir süre içinde ikinci beyaz çizgi de görünür hale geliyor ve tencerem beni, altını kısmam konusunda uyarmış oluyor.

zeytinyagli-barbunya-tarifi-duduklu-tencere

Bu aşamada altını hemen en kısık seviyeye getiriyorum. Yani 10 tane basamak varsa ben 1’e getiriyorum sıcaklığın seviyesini. Bu aşamadan sonra hemen saate bakıyorum ve Barbunya için 6-7 dakika kadar süre tutuyorum.

Süre dolunca altını kapattığım tencereyi, Ocakta altı sıcak olmayan başka bir bölümün üzerine alıyorum ve içindeki yüksek basıncın, kendi kendisine zaman içinde çıkmasına süre tanıyorum.

Düğmeyi zorlayarak veya akan soğuk su altına tutarak buharını çıkartma gibi yöntemleri hiç denemiyorum ve tavsiye de etmiyorum. Hem zaten kendi kendine buharını atma aşamasında da içindeki sıcaklıkla pişmeye devam ediyor ve tam kıvamını bu sayede buluyor. 2 çizginin göründüğü mavi kısım, en aşağı inince anlıyorum ki artık tencerem normale dönmüş ve artık içinde kalan son buharla elimi yakmamaya özen göstererek dikkatlice kapağını açıyor ve karıştırıyorum.

Sıcağa dayanıklı bir kaba dökerek, pencere kenarı gibi soğuk bir yerde soğumaya bırakıyorum.

Oda sıcaklığına gelince üzerine, yıkayıp,süzüp, minik minik doğradığım çeyrek demet kadar Maydonozu serpip, buzdolabında birkaç saat bekletiyorum.

zeytinyagli-barbunya-tarifi-duduklu-tencere

İşte o hayalimdeki sağlıklı yemek… Enfes bir zeytinyağlı Barbunya artık dolapta beni bekliyor. Ollley 🙂

zeytinyagli-barbunya-tarifi-duduklu-tencere

————————————————–
Değerli Okuyucularımdan Minik bir Rica:

Eğer yorum yazmak ya da soru sormak isterseniz, öncelikle şuraya tıklayarak, bloguma üye olmayı unutmayın ki, yazılarınız “Adsız” çıkmasın, ben de sizi tanıyabileyim, olur mu? 🙂

TAKANİK – Uygun fiyatlı balık restaurant’ı

3

Evimize ve fırınımıza kokusu sinmesin diye, evde balık pişirmiyoruz:) Sonra aynı fırında bir kek yapsam, balık kokucakmış gibi geliyor bana, ne yapayım? 🙂

Takanik

Omega 3 yağ asidi ihtiyacımızı haftada bir gün, sevgili babacığımın tanıdık balıkçısından özel olarak temizleterek aldığı ve anneciğimle beraber, yeşil biber yatağında, defne yaprakları ve üzerine biraz zeytinyağı ile, sağlıklı ve lezzetli şekilde pişirdikleri Levrekler sayesinde gideriyoruz Allahtan… (-ciğim.. -ciğim.. aman ne yağ çekmişiiim, pes!:)

images?q=tbn:ANd9GcSN5tBApdRn4WUKksEQTT367V1zirFTFqBrsm Bh5ZrPxrcRhSIElwTQ Dh

Küçüklüğümde de Balık konusunda biraz “armut pişsin de ağzıma düşsün” modundayım. Sağ olsun bizimkiler, nazıma katlanır ve devamlı ayıklayıp yedirirlerdi mis gibi oh…

Hele o zamanlar bir Hamsi furyası vardı ki, Pazardan alınır, bin bir zahmetle temizlenir, una bulanıp, kızartılınca tüm balık kokusu, değil sadece eve, tüm apartmana, hatta ve hatta mahalleye yeterdi… Günlerce kapı pencere açıp havalandırsan da, evin her köşesine oda spreyleri boca etsen de kar etmezdi o kızartma kokusuna:)

Hamsinin kılçıklarıyla yenmesinde bir sakınca olmadığı söylense de, ben yine de, boğazıma takılmasını bir şekilde başarır, ekmek içlerinden koca koca parçalar koparıp, yutarak ve ara gazı verilmiş motorsiklet sesleri çıkartarak, o illet kılçıktan kurtulmaya çalışırdım:)Şimdi ise, kendim ayıklamaya çalışırken, ameliyat esnasındaki bir cerrah titizliğinde, kan ter içinde tek tek uğraştığım kılçıkların, bir yolunu bulup kamufle olmalarına ve boğazıma bir mızrak gibi saplanmalarına sinir oluyorum. Bu sebeple de zaman içinde sadece kılçık yönünden belli bir kolaylığa sahip olan ve lezzet açısından damak tadıma uygun bulduğum Somon ve Levrek haricindeki balıklardan genelde hep uzak duruyorum…

Arkadaşlarla organize olunup, gidilecek mekan, bir Balık restaurant’ı ise, belki Balık değil ama, bir Kalamar Tava olsun ya da tereyağında pul biberle hazırlanmış bir Karides olsun… Bunlar benim en bayıldığım tatlar işte…Bu tarz taze ve lezzetli deniz mahsulleri konusunda arayışım sürerken, bundan 3-4 sene önce, Arnavutköy Takanik ile tanıştık.

Alkol servisi bulunmayan mekan, balık seven büyük çoğunluk gibi “rakı-balık” takıntım bulunmadığı için, harika yemekleriyle gönlüme bir anda taht kuruverdi.

Başarı hikayeleri de ilginç… Önce 1998’de Yeniköy Limanı’nda 6,5 metrelik küçücük bir tekne ile başlıyorlar işe. Sonra daha büyük bir yüzer tekne ile salaş bir konsepte geçip, çok tutuluyorlar. Derken  “artık karaya çıkalım” deyip, Yeniköy İskele Sokağında bir restaurant açıyorlar.

2008’de Arnavutköy’de ve sonra da yoğun talebi karşılamak için yine Yeniköy’de olmak üzere birer tane daha şubeleri hizmete giriyor.

Arnavutköy’deki mekana sık sık gidip gelirken, birgün Suadiye Oteli’nin yanındaki bir binada çok yakında bir Takanik Balıkçısı açılacağını fark ettiğim anda, havalara uçtum sevinçten!

Takanik 14Derken o büyük gün geldi ve aynı tadı, aynı lezzeti, hem de bu kadar yakınımızda ve daha büyük, daha yeni bir mekanda alınca, doğal olarak müdavimleri olduk.

Uygun fiyatları ve hızlı servisiyle, zaman içerisinde ailece, arkadaş gruplarımızla ve yurt dışından gelen dostlarımızla sık sık toplanıp gittiğimiz ailemizin balıkçısı haline geldi Takanik:)

Takanik 10

Gittiğiniz zaman göreceğiniz gibi, önce Lahana ve Salatalık turşusu, Patlıcan Salatası ve harika Mısır unu Ekmekleri ikram ediyorlar. Ben özellikle fırından yeni çıkmış halde sıcak olarak getirilenlerinin hayranıyım:)

Takanik 1
Takanik 3

Başlangıç olarak, çok favorim olmadığı için kendim henüz denemedim  ama deneyenlerden biliyorum ki, Balık Çorbaları  çok güzelmiş. (Porsiyon fiyatı :7 TL)

thumb 600

Takanik 12Bundan sonrası sizin vermek istediğiniz siparişe göre şekilleniyor tabi. Mezelerin olduğu Buzdolabının fotoğrafını sizin için çektim. Seçin beğenin işte, çeşit bol:)

Takanik 2Benim buradaki favori salatam; Roka, Beyaz Peynir ve Domatesli Salata…

Nedense evde aynı salatayı yapınca rokalar hep acı acı oluyor ama burada hep memnun kalıyorum bu salatadan. (Tek kişilik Salata fiyatı: 7 TL, Çift Kişilik olanı: 13 TL)

Hemen Zeytinyağı ve Taze Limon suyunu ekleyip karıştırıp, direkt dalıyorum bu süper salataya 🙂

Takanik 8
Takanik 4Sonrasında çok güzel ve tam kıvamında kızartılmış Kalamar Tavalar geliyor. Olmazsa olmaz ekürisi, Tartar Sosu da yanında… (Kalamar Tava Porsiyon Fiyatı: 13 TL)
Takanik 5
Balık Böreği dedikleri, içinde erimiş kaşar peyniri ve mantar da bulunan bu leziz şeyi de yeni keşfettik ve bir daha bırakamadık. (Balık Böreği Porsiyon Fiyatı: 10 TL)
Takanik 6
Çoğu Balıkçıda beni hayal kırıklığına uğratan Balık Köfte, Takanik’te tam hakkını veriyor. Hafiften kaşar peynirli, bol maydonozlu ve çoooook lezzetli…(Balık Köftesi Porsiyon Fiyatı: 11 TL)
Takanik 7

thumb 600Normal şartlar altında bu sofraya Tereyağında Pulbiberle hazırlanmış Karides de yakışırdı ama mezelerle doymaya başladık bile… (Tereyağında Karides Porsiyon Fiyatı: 14 TL)
Bu seferlik onu es geçip, güzeeel ve sağlıklı bir Somon Izgara ısmarlıyoruz. Gelsin Omega 3’ler! 🙂
(Somon Izgara Porsiyon Fiyatı: 20 TL)

Takanik 9

Takanik 15Konuğumuz uzun yıllardır yurt dışında yaşadığı için, canı en çok Hamsi çekiyor ve tercih ettiği Hamsi Tava’dan çok çok memnun kalıyor. Ne mutlu bize! 🙂 (Porsiyonu: 11 TL)
Takanik 16

Sırada yine ortaya söylenilen bir Fener Kavurma var… Kılçıksız harika bir balık… İçinde Cherry Domates, Arpacık Soğanı, Mantar ve Kaşar Peyniri var ve güveçte pişiriliyor. Oldukça başarılı…(Porsiyon Fiyatı: 20 TL)
Hepsi birbirinden lezzetli yemeklerden sonra, seçilmeyi bekleyen Kabak Tatlısından, İncir Tatlısı’na, Tulumba’dan Şekerpare’ye, Ayva Tatlısı’ndan Revani’ye kadar, mevsimine göre pek çok tatlı çeşidi mevcut ve porsiyon fiyatları sadece 7 TL.

Takanik 11

Takanik 13Bu seferlik bol Kaymaklı ve Cevizli Kabak tatlısında karar kılıp, yine çok beğeniyoruz. Yandaki fotoğraf çekilmeden bir kısmı gitmişti bile. Porsiyonun bereketini hayal edin artık! 🙂

Biz Takanik’e neredeyse iki haftada bir giderken, arkadaşlarımız arasında, her hafta 3 akşam Takanik’te yiyenler var.

Yakınlarında bir Takanik Restaurant olduğu için, tüm bu malzeleri tek tek satın almakla uğraşmadan, evde pişirme zahmetine girmeden ve bu derece uygun fiyatlarla, sağlıklı deniz ürünleriyle beslenme imkanı buldukları için kendilerini çok şanslı hissediyorlar…

Sipariş miktarı ve çeşidi çok çok fazla abartılmadığı sürece, adam başı ortalama 25-30 TL’ye çıkılabilen, böyle başarılı bir mekan söz konusu olunca, haksız da sayılmazlar di mi ama:)

Rezervasyon için:


Arnavutköy Takanik:
Adres: Birinci Cadde No. 87 Arnavutköy, İstanbul
Tel: (212) 263 83 46 (212) 263 83 47

Suadiye Takanik:
Adres:Suadiye Plaj Yolu Sok. No:23/B Kadıköy, İstanbul
Tel: (216) 361 52 00 (216) 361 52 01

Ağlamadan Soğan Doğramak Mümkün mü?

9

Hatırlıyorum da çocukken bile yemek yapılırken mutfakta olmaktan hiç hoşlanmamama sebep olan en önemli faktörlerden biri: Soğan, biri ocağın ateşi ve diğeri de tüm eve yayılan yemek kokusuydu… Hele de annemi hüngür şakırt ağlattığı anlarda, Soğandan iyice nefret eder, neden illa ki kullanılması gerektiğini de bir türlü anlayamazdım.

Gel gelelim bu benim için güzel bir bahane oldu ve ortaokul ve lise döneminde, iyi niyetle yemek yapmayı öğretmek isteyen anneciğimin “bak çok kolay aslında, mantık hep aynı, gel ben yapayım, sen sadece izle” demelerine rağmen, “yok yooook üstüme başıma kokusu sinmesin, hem benim gözlerimin soğana alerjisi var” diye uzun süre kaçtım.

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Yıllar içinde teknoloji gelişti ve babam eve birgün bir Mutfak Robotuyla geliverdi ki aman Allahım… Bir Robot! Tüm dilimleme, doğrama işlerinin çözümü olarak bir güneş gibi doğdu mutfağımıza. Üzerinde bi dünya düğme ve değişik değişik aparatlarıyla göz kamaştırıyordu:)

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Kullanım kitapçığına birkaç dakika bakıp hemen sıkıldığımı ve “tamam canım işte şuradan hangi meyve-sebzeyi istiyorsan atıyorsun, buradan da doğranmış olarak çıkıyor” dediğimi ve annemin soyup, elma gibi 4 dilime ayırdığı soğanları, üstten içine attığını ve benim ayda yürüyen ilk insan heyecanıyla, o düğmeye basıp, bir yandan da “oh adamlar yapmış işte anne, artık soğan doğrarken ağlamaya zırlamaya son!” dediğimi hatırlıyorum…

Üstünden kendi özel aparatıyla bastırarak, o soğanlar doğranma haznesine doğru yolculuğa çıktığında yüzümde var olan gülümseme, bir anda yok oldu. Nedenini henüz anlayamadığım bir sebepten ikimizin de gözlerinden akan yaşlardan ne olup bittiğini göremiyorduk ki… O da ne? Soğanları doğraması için güvenip, bağrımıza bastığımız edepsiz Robot, hiç ummadığımız şekilde onların suyunu sıkmış ve mutfağı inanılmaz bir şekilde “ağlama odası”na çevirmişti. Cam, pencere açmak ne çare? Bir kap dolusu “Soğan Suyu” bu! Bööğğkk!

Belli ki o üşengeçlikle kullanım klavuzunu doğru dürüst okumadığımdan, yanlış bir bölümünü kullanmıştık robotun, ama yine de sonuç böyle olmamalıydı. Hem de bana! 🙂 Ceza olarak bir daha da elimizi sürmek içimizden gelmedi… Uzun süre mutfak tezgahı üzerinde koca bir yer tuttu o Robot hiç kullanılmadan… Bir iki havuç, elma suyu filan yaptı annem arada, yine kıyamadı tabi ana yüreği… Sonra verdik isteyen birine, gitti:)
Şimdi bile eğer yemeğin lezzetini veren en önemli unsurlardan biri olmasa, hiç nazını çekesim yok şu Soğan’ın:) Yemeyle değil derdim, daha çok doğramasıyla hala.. Hele makyaj filan varsa o an gözümde, Panda’ya döndüğüm oldu sel olup akan gözyaşlarımla. Boşuna değil yani hasetim:)))

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Gözlerin yaşarmaması için deniz gözlüğü kullanmayı tavsiye eden gördüm yahu, çok tatlı fikir değil mi? Konu komşu görse karşı camdan, rezil olabilir insan, mutfakta deniz gözlükleriyle… Tatil yapamadı heralde bu yaz da hevesini böyle alıyor garibim derler belki de 🙂

Keserken, sakız çiğnemek, mümkün olduğu kadar burun yerine ağızdan nefes almak, mutfakta yanan mum bulundurmak, soğuk suyun altında kesmek gibi pek çok değişik öneri var ama ben hiç birini almiym:)

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Topraktan absorbe ettiği, içeriğindeki sülfür nedeniyle Soğan, aslında kendini koruma mekanizması olarak, kesildiği zaman yaydığı Sülfirik Asitle gözlerimizi ve burnumuzu bu kadar etkiliyormuş. Yeni öğrendim sebebini, tuhaf diil mi?

Allahtan ben çareyi dondurulmuş olarak satılan doğranmış Soğanlarda buldum. Şu anda sadece Superfresh’inkini kullanıyorum. Feast’inkini de bir kere denedim ama içinden olmaması gereken kabuk, kök uçları vs kısımlar çıkınca, şansını kaybetti.

Şimdi tek yaptığım, derin dondurucudan çıkarıp, istediğim miktarını tencereme dökmek.. Saniyeler içinde bitti gitti işte ne uğraşıcam:))

Arada sırada salata filan yaparken de Soğan lazım oluyor. O zaman donmuşunu kullanamıyorum doğal olarak ve mecburen paşa paşa doğruyorum elcağızımla tabi… Ama en azından hergün hergün çekmiyorum bu zahmeti:)

Yakın çevremden de gördüğüm kadarıyla soğan doğramakta zorlanan, yemeklik soğanı nasıl küp küp- tavla zarı gibi keseceğini öğrenmek isteyen çok kişi var. E hadi o zaman bildiğim kadarını sizlerle de paylaşayım:)

YEMEKLİK SOĞAN DOĞRAMA TARİFİ

Öncelikle keskin bir bıçak gerekiyor. Aman elinize parmağınıza dikkat edin dememe gerek yok herhalde:) Bu işin ustaları diyor ki: “Eğer bıçak keskin değilse, bu durum, soğanla boğuşurken, daha çok göz yaşı demek oluyormuş”, demedi demeyin…

Soğanı kesme tahtası üzerine alıp, en uçlarındaki kök kısımlarını kesiyoruz. Çok kalın değil, resimdeki gibi işte…

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

İki tarafını da kesince, artık o meşhuuur “soğan kabuğu” rengindeki kabuk kısımlarını atıyoruz 🙂

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Akan suyun altına tutup yıkadıktan sonra kesme tahtası üzerine alıyoruz ve tam ortasından ikiye kesiyoruz önce…

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

İşte yarı yarıya kestiğimiz tatlı beyaz soğanlar… Bunlar daha az ağlatıyor sanırım…

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Şimdi, düz kestiğimiz yüzü, kesme tahtasının üzerine değecek şekilde yerleştirip, bıçak yardımıyla resimdeki gibi yani yaklaşık yarım santim kalınlığında soğanı dilimliyoruz.

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Sonra kestiğimiz dilimlere 90 derece açıyla bu sefer diğer taraftan dilimlediğimiz zaman, resimdeki gibi küp küp soğanlarımız oluyor.

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Hala aralarında büyük görünmekte ısrar edenler varsa, elinizle müdahale ettiğinizde, hemen birbirlerinden ayrıldıklarını göreceksiniz zaten:)

yemeklik-sogan-nasil-dogranir

Hollanda ile diplomatik ilişkilerimizin 400. Yılı Kutlamalarındayız:)

0

 
Basından takip etmişsinizdir büyük ihtimalle…
2012 yılı itibariyle, Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yıl dönümü kutlanıyor.

400 yil madalyasi

Bu çerçevede yürütülen zengin ortak programlar; karşılıklı üst düzeyde yemek davetleri ve çok sayıda ekonomik, sosyal, kültürel ve akademik faaliyetleri kapsıyor. Konuyla ilgileniyseniz, etkinlik detaylarını şu siteden görebilirsiniz.

Osmanlıların, Hollandalı dostlarına ilk hediyesinin lale olduğuna dair yaygın bir görüş var biliyorsunuz. Bu sebeple yüzyıllardır süren köklü ilişkilerin simgesi de “Lale” olarak belirlenmiş haliyle…

fft99 mf1673246
Türkler’in en fazla sevdiği çiçeklerden biri olan ‘Lale’, Türk Edebiyatı’nda da pek çok yönüyle işlenmiş. Rengi ve şekli açısından sevgilinin yüzüne, yanağına ve bazen de dudağına benzetilen “Lale”, yine rengi dolayısıyla aşığın yanağına ve içindeki tomurcuklarıyla da aşığın gönlündeki yaralara teşbih edilmiş… Lale sembolü ile ilgili de detaylı bir blog yazısı hazırladım. Merak edenler için işte tam burada!

Çok sevdiğim Hollandalı dostlarım varken, iki ülke açısından böylesine değer verilen bir yıl dönümü etkinliğine kayıtsız kalmam yakışık almazdı tabi…

Bu vesileyle biz de Hollandalı şeref konuklarımızın İstanbul ziyareti esnasında sürdürdüğümüz üst düzey davetler sonrasında, ilk resmi olmayan görüşmemizi, ailelerimizi de bir araya topladığımız sıcacık ve samimi bir yemekle gerçekleştirdik:)

Ağırlıklı olarak patates, balık, elma püresi ve peynirden oluşan Hollanda mutfağı malumunuz 🙂

dutchh

Bu sebeple hep beraber Türk yemeklerinin zengin çeşitliliğinin ve doyulmaz lezzetinin tadına sonuna kadar varabilmek için, hizmet ve yemek kalitesinden her zaman çok memnun kaldığımız Küçükyalı Sahildeki “Muazzez Ersoy ve Adanalı Şenol Kolcuoğlu Restaurant”ı seçtik.

Şenol Usta yine hepimizi kapılarda karşıladı ve Hollandalı konuklarımıza Türk mutfağının en güzel örneklerini, her biri birbirinden lezzetli yemekleriyle büyük bir ziyafet eşliğinde sundu.

IMG 1658

IMG 1652

IMG 1655
IMG 1656
IMG 1654IMG 1662
Tek parça olarak şişten özel bir şovla çektikleri 2 metrelik 2 katlı kebap getirildiğinde henüz yemeğin ortalarındaydık sadece. Önce herkes, bu görsel şölenin tadını çıkardı ve sadece bakakaldık bir müddet:) Gözümüz gönlümüzden sonra da miğdelerimiz bayram etti.Devamında yine meyve, tatlı ve çay kahve faslıyla, geceyi kahkahalarla dolu Türkçe, İngilizce, Hollandaca ve hatta Fransızca sohbetler eşliğinde tamamladık 🙂
Gecenin en şık detayı ise Şenol Usta’nın bizzat dekore ettiği masamızdaki Türkiye-Hollanda Bayrağıydı 🙂IMG 1653
400. yıl kutlama etkinliklerimiz sadece yemeklerle geçmiyor tabii ki:)Sosyal ve kültürel faaliyetlerimiz de var sırada… Bu program dahilinde İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)’nin hayata geçirdiği ve İstanbul’un ilk Tasarım Bienali olan “International Architecture Biennale Rotterdam – Making City  Istanbul” isimli Uluslararası Mimari Bienale gidiyoruz.
ist
Bienalin teması “kusurluluk” olarak belirlenmiş. Bu çerçevede iki farklı sergi kurgulanmış: Emre Arolat’ın İstanbul Modern’deki “Musibet” başlığını taşıyan sergisi ile Joseph Grima’nın Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda yer alan “Adhokrasi” başlıklı sergisi…”Adhoraksi” (bürokrasinin tam tersini ima eden kavram) sergisinde 120’ye yakın tasarımcı ve mimarın, mevcut ürün ve objelerinin yanı sıra, bienale özel hazırladığı projeler, video ve fotoğraf çalışmaları ile maket ve prototipleri yer alıyormuş.Küratörlüğünü Emre Arolat’ın üstlendiği “Musibet” sergisinde yer alan“Making City Istanbul” ise, kent yapmanın daha iyi yöntemlerini keşfetmek amacıyla; planlama, tasarım ve siyaset arasındaki ilişkiyi inceliyormuş.Gidelim görelim bakalım “bir musibet, bin nasihatten iyidir” diyen Atalarımız, ne kadar haklıymış:)Bu bienalin, her tarafı şantiyeye döndürülen, caaanım İstanbul’umun, bu vahim gidişatından, çok geç olmadan kurtarılabilmesi konusunda, farkındalık yaratması açısından, ufak da olsa bir faydası olması dileğiyle…Bienal ile İlgilenenler için: İstanbul Tasarım Bienali 13 Ekim – 12 Aralık 2012
Galata Özel Rum İlköğretim Okulu> Kemeraltı Caddesi 25, Galata
Pazartesi hariç her gün 10.00-19.00, Perşembe 10.00-20.00 arasında açık
İstanbul Modern> Meclis-i Mebusan Caddesi, Liman İşletmeleri Sahası, Karaköy
Pazartesi hariç her gün 10.00-18.00, Perşembe 10.00-20.00 arasında açık
Sergilere giriş Bileti Fiyatları: Tam 20 TL, İndirimli 10 TL

Ühü Ühü Diyetteyiz:(

7

Canım okuyucularım, değerli mi değerli takipçilerim:)

Artık iyice fark ettiniz ki yemek yemeye bayılıyorum… Güzel ve leziz bir yemek varsa önümde, 2-3 kişilik bile yiyebilme potansiyelim var hey maşallah 🙂

Size ilgiyle, keyifle okuyabileceğiniz bir Blog hazırlama uğruna, “yemekler yap, resimler çek, tadına bak, yok efendim dışarı çık, mekan mekan gez-toz, yemek siparişleri ver, şapur şupur girişmeden önce unutma da bir resmini çek, bak bakalım lezzeti yerinde mi, ahh fiyatı neydi not et” derken, işte olacağı buydu… Evet evet korktuğumuz başımıza geldi.

Ben ve biricik eşim hafiften göbek yapmışız. Ayva canım, ayva henüz:)

Ben 2 kg. kadar almışım üstünüze afiyet… Hadi o birşey değil, verilir belki biraz uğraşınca da, o çok çok azcıcık daha fazla almış. Eeee, her gece onca yemeğin üstüne King Size Tadelle ziyafeti çekerse, olacağı budur:)

Neyse ki bu duruma bir son verme kararı alındı. Tahmin ettiğiniz gibi bir Diyetisyen’de aldık soluğu…

Check-up’a ilaveten, boy, kilo ve yağ ölçümleri yapıldı. Sonrasında nelerden uzak durması gerektiği anlatıldı. Zaten biliyorduk da, işimize gelmiyordu:) Güzel güzel programlar yazıldı ve şimdi bu şirin mi şirin Diyet Listesi, buzdolabının kapısına, ironik bir şekilde pizzacıların, mantıcıların magnetleriyle asıldı 🙂

Eh yani biri yer, biri bakar olmaz artık… O diyet yaparken, ben de mecburen aynı yemeklerden yiyerek biraz daha dikkatli beslenmiş oluyorum.

Tabi dünya tatlısı komşumun az önce kapıyı çalarak getirdiği, muhteşem ötesi Aşure’nin yarısını, gece gece soluksuz miğdeye indirmemi saymazsak…Öhem kem küm 🙂

Of ama ne aşureydiii! Alınan her bir kalorisine fazlasıyla değdi naapiym:) Koca 365 günde bir kere bulmuşum böyle leziz bir Aşure, naz mı etseydim? 🙂

Arada sırada kaçamak yapsam da full time bu diyetin destekçisiyim valla. Mesela sabahları genelde şu resimdeki moddayız:)

Kahvaltımız Sade Prebiyotik Yoğurt içine 3 silme yemek kaşığı Yulaf Ezmesi. Tatsız tuzsuz iğğğrenç birşey ama biz yine de fotoğraftaki şeker çift gibi mutluyuz, sonuçta işin ucunda kilo vermek var ya:)

Sonrasında gün içinde bol bol meyvemiz var ki bu mevsimde elma, armut, mandalina ve muz yazılmış diyet listesine yenilebilecek meyveler arasına…

Özellikle Yeşil Elma insanı gerçekten tıka basa doyuran süper bir meyve… Çoğu zaman bir tanesi fazla bile geliyor, hatta yarısı insanı hemen tıkıyor.

Ben sabah evden çıkarken bir tanesini dilimleyip, hava almayacak şekilde, zipli buzdolabı poşetine koyup, çantama atıyorum. Ders aralarında millet, dışarı çıkıp “ah bi bırakamadım şunu” diye dert yanıp, sigarasına yapışırken, ben haşur huşur sesler eşliğinde, caanım elmalarımın tadını çıkarıyorum. Yapın valla üşenmeyin:)

Elma görsellerine bakarken, şunlara bayıldım sizinle de paylaşıym dedim görünce:) Elma dilimleri, fıstık ezmesi ve marshmellow kullanılarak yapılmış yaratıcı bir çalışma olmamış mı?

Neyse konumuza gelelim. Bilirsiniz ki bol bol su içmek, tabi ki en sağlıklı ve en kolay kilo verme yöntemlerinden… Mesela sabah ilk iş, kahvaltıdan önce, 2 bardak su içmek olmalı deniliyor. En iyisi, bunu adet haline getirmek.
cam sise su 06

Bir de ofiste çalışırken uyguladığım bir yöntem var. O da şöyle… Ofiste bir Çaycı olsa bile, belirli saatlerde yanınıza uğrar ve genellikle de, dolu bir çay tepsisiyle dolaşır ve  yanında hiç su olmaz ya…

bambum macchiato ucgen tepsi cay 1

Siz de utana sıkıla “bir Su alabilir miyiiiiyyymm?”diye şirinlikler yaparsınız… Sanki Çay, sudan daha kolay hazırlanıyormuş gibi bir de kızarlar hafiften niyeyse bu talebinize…

En iyisi benim gibi yapın, kendinize, ağzı kapaklı güzel, büyük bir Cam şişe ve büyük bir bardak edinin. Bi zahmet sabahtan ofise gelir gelmez, ilk iş olarak, kendi suyunuzu şişenize doldurun ve masanızda görünür bir yerlerde muhafaza edin ki gün içinde de sık sık aklınıza gelsin. Bu sayede de bol bol su içmiş olun. Bunun da en sinir tarafı, insanı sık sık “Doğa”nın çağırması:)

“Suyumun markası Reina olmazsa içmem” derseniz o da olur… Ama beni biliyorsunuz Bling’den başka marka suyu bünyem kabul etmez:)

Bling1

Ov Yooo! Size oturup, başka biri için hazırlanmış Diyet Programını tabii ki de vermeyeceğim. Böyle bir kötülük yapmam. Sadece aklımda kalan bir kaç önemli noktayı paylaşırım o kadarcık. Çünkü bu tarz diyet programlarının gerçekten de bir Check-up yaptırıldıktan sonra vücudun eksikleri, fazlaları belirlendikten sonra ve kişiye özel yapılması gerektiğine sonuna kadar inanıyorum.
Hadi son bir kıyak… Öğün aralarında karnınız guruldamaya başladığında, Tatlı Diyet Bisküviler yerine, 6 adet “Sunta” tabir ettiğimiz Ülker Altınbaşak atabilirsiniz ağzınıza. Kepekli olduğu için, hem yararlı hem de gerçekten tokluk hissi veriyor, kendimden biliyorum:) Su ile yeyince miğdede bir güzel şişer onlar ki, uff açlık maçlık, bitti gitti bir müddet unutursunuz:)

Fındık, badem filan derseniz, bunun da avucunuzu kapatınca içinde kalacak kadar miktarı öneriliyor, bir paketi diil, aman diyim:).

Yemek tariflerime ve mekan izlenimlerime yine devam edicem hiiiç merak etmeyin. Bir sürü mekan biriktirdim son dönemde tüm bu koşturmacalar arasında… Bu göbecik boşa yapılmadı yani:)Aaa sizin haberiniz yok Boğaziçi Üniversitesi’ndeki sertifika eğitimimi de tamamladım. Yakında Mezuniyet Törenine davet edilirim herhalde çünkü son sınav süper geçti:)

Hem daha anlatma fırsatı bulamadım. Jennifer Lopez Konserine VIP İzleyici olarak gittim. JLo Süperdi. O kadar yakından bile çok çok güzeldi. Saçlarına, yüzüne, makyajına, danslarına ve kostümlerine bayıldım. Hepsinden istiyorum!

Ohoooo! Bakıyorum da, konular iyice birikmiş. Siz ilgi gösterdikçe, ben yazmaya bayılır oldum. Hepinize tekrar tekrar teşekkürler:)İstatistiklere bakınca Blogumu binlerrrce kişi okuyor, tamam, harika, ama tatlı tatlı Yorumlar yazın arada sırada da, ben de, kimler neyi beğenmiş, bileyim yaw:)

Düğünde Panik Oyunu – Tiyatro Kılçık

1

“Gülmek de ruhun gıdası demiş” eskiler, ne de güzel söylemişler:)

Eski çocukluk arkadaşım ve şimdinin başarılı Tiyatro Oyuncusu, Yöneticisi ve Hocası “Cenk Tunalı” sayesinde tanıştım Tiyatro Kılçık’la…

“Aziz Yıldırım”ı canlandıran Onur Atilla için, bu çocuk “rol yapmıyor”,  bariz şekilde “oluyor” yahu dedim içimden…
Çok severek okuduğum Eric Morris’in”rol yapmadan, olma” üzerine yoğunlaştığı, sinema ve tiyatro oyunculuğuna hazırlık kitabı “Rol Yapmayın Lütfen”e de burada bir atıfta bulunayım dedim, “cuk” oturmamış mı ama? 🙂

Sonrasında yoğun ilgi gördüğünü basından da takip ettiğim bir Komedi Oyunu olan “Düğünde Panik” ile her Pazartesi akşamı Taksim Old City Comedy Club’da sahne aldıklarını ve bir kabare mantığıyla performans sergilediklerini öğrendim Tiyatro Kılçık ekibinin…

Aynı oyunun bir seferliğine Caddebostan Kültür Merkezi’nde gösterimde olduğunu görünce de, “Daha ne yapsın çocuklar artık? Yanı başımıza kadar gelmişler” diyerek koşup biletlerimizi aldık ve bu akşam bu harika oyunu izleyen şanslılardan olduk. Kısacası sayelerinde “ruhumuz doydu” 🙂

dugunde
Perdenin açılmasından, kapanışına kadar yüksek tempoda ve çok eğlenceli geçen Oyunda, güncel konular da, ennn tatlı şekliyle verilen toplumsal mesajlarla çok güzel işlenmiş.
“Tarih hayal edenleri değil, yapanları yazar” sözünün malum sahibinin de,  öyle bir kulaklarını çınlattılar ki” diyerek küçük de olsa bir spoiler versem ayıp olmaz herhalde 🙂

Evinden çıkmayıp, TV Dizilerindeki karakterlerden başka dünyası olmayanların “Türk Tiyatrosu öldü, kimse gitmiyor artık” klişelerine inat, full salonda yüzlerce insanı 1,5 saat boyunca gülmekten yerlere yatırdılar.

“Tiyatro Kılçık” oyuncularını geçmişte farklı farklı oyun ve filmlerde izlemiştim, eminim web sitelerini incelediğinizde siz de aynı durumda olduğunuzu fark edeceksiniz.

Üşengeç Şef, hiç üşenmeden gidip izlemiş ve koca bir salon dolusu, keyif ve mutluluktan mest olmuş insanla beraber, gülmekten gözlerinden yaşlar gelmiş, alkışlamaktan narin elleri acımışsa, artık başka söze gerek yok gerçi, ama bakın, “Tiyatro Kılçık” ile ilgili başka kimler neler demiş? 🙂

Ayşe ARMAN: “Yolunuz düşerse değil, yolunuz düşsün lütfen!”
Ferhan ŞENSOY: “Rahmetli Haldun Taner’in heyecanını gördüm.”
Haldun DORMEN: “Mutlaka seyredin, pişman olmayacaksınız.”
Hıncal ULUÇ: “Harikalar yaratanlar neden izlenmez?”
Uğur YÜCEL: “Bir dil ve ekol tiyatrosu olma yolundalar”

Aziz Aslan, Gülden Güney, Doğan Akdoğan, Cenk Tunalı, Dilşah Demir, Nuray Aksu, Yavuzhan Doğan ve Onur Atilla gibi her biri çok değerli “Tiyatro Kılçık” oyuncularının yer aldığı “Düğünde Panik”, birbirinden bağımsız “Tanrı Misafiri” “Yatır” ve “Düğün” isimli 3 ayrı skeçten oluşan bir Kabare oyunu…

Her Pazartesi saat 20:30’da Taksim Old City Comedy Club’ta sergileniyor.

Kahkahaya doymak isteyenler kaçırmasın:)

Rezervasyon İçin Bilgiler:

Düğünde Panik

www.tiyatrokilcik.com

Tarih: Her Pazartesi 20:30
Yer: Taksim Old City Comedy Club
Adres: İstiklal Cad. Bekar Sk. No: 14 Beyoğlu-İstanbul
Rezervasyon Tel: (212) 244 26 67 ve (538) 986 73 73

Kanyon’un en yenisi: Carluccio’s

2

Geçenlerde bir Cuma akşamı, “sonrasında bir Sinema programı da yaparsak, acaba yemeye nereye gitsek?” derken,  Carluccio’s’a karar verdik.

IMG 0948
Rezervasyon almadıklarını öğrenince iş şansa kaldı tabi ama o trafikte en hızlı olarak mekana, hepimizden yarım saat önce ulaşan, Motor tutkunu arkadaşımız sayesinde, hiç beklemeden, dışarıda iyi bir masaya oturma imkanımız oldu…

IMG 0950Kanyon’un ana giriş kapısından girince hemen sağda yer alan bu yeni İtalyan restaurant’ı, Jamie Oliver’ı da yetiştiren İtalyan şef Antonio Carluccio’nun İngiltere ve Ortadoğu’da kurduğu restoran ve marketler zincirinin bir halkası….

Jamie Oliver kimdi derseniz eğer, hani şu “aşırı hızlı menü hazırlama performansı ve hazırlık esnasında sürdürdüğü sohbetlerindeki sivri dilliliği ile ün kazanan ve dünyanın en yetenekli ve yaratıcı şovmen aşçılarından kabul edilen şahsiyet” diye hatırlatmaya çalışayım:)

JamieOliver2 lead

Jamie Oliver

Carluccio’s, Kanyon etrafındaki binalarda çalışan ve hep aynı restaurantlarda yemekten gına gelen beyaz yakalılar için bulunmaz bir fırsat olmuş herhalde ki, teras kısmında da, içeride de yer alan tüm farklı oturma alanlarının tamamı doluydu.
IMG 0954
Biz de yerimize geçer geçmez, hemen garsondan menüyü istedik ama bu kadar karışık ve sadece yazılardan oluşan bir menü ile karşılaşınca herkes önce bir kalakaldı…

IMG 0937

 
IMG 0936Gerçekten de nedenini anlayamadığımız bir şekilde oldukça kullanışsız ve biraz karmaşık bir menü hazırlanmış.

Hepimiz bayağı bir müddet konsantre olup, başımızı menüye gömerek, o kalabalığın içinde sesten gürültüden soyutlanıp, neyin nerede yazılı olduğunu çözebilmek ve sonuçta ne yemek istediğimize karar verebilmek için  ekstra çaba harcadık.

Nihayetinde, açılışı önden bir Calamari Fritti ile açtık. Una bulanarak kızartılmış Kalamar halkaları güzeldi ama resmini çekmek nasip olmamış işte idare edin lütfen:) (Porsiyon Fiyatı: 15 TL)

Sonrasında aramızdan 2 kişi Günün Risottosu olan Porcini Mantarlı Risotto’yu seçti. Sonuç: Süper! Fiyatını merak ediyorsanuz, menüde günün risottoları hep değiştiği için sabit bir fiyat belirtmemişler, dolayısıyla porsiyon fiyatını hatırlayamıyorum:)

IMG 0924

Bir de üzerine bol parmesan serpince tadından yenmez bir lezzet haline dönüştü.

Gerçekten de dünyada yediğimiz ennnn lezzetli Porcini Mantarlı Risotto’yu Carluccio’s’da bulduk diyebiliriz herhalde:) Ama bi bakar mısınız şu güzelliğe 🙂

IMG 0929
IMG 0928
Ben “Bistecca Di Bue Con Patate” isimli, Peppolata kırmızı biber sosuyla sunulan, Izgara Antrikot ve taze biberiyeli sote patates siparişi verdim. Tadı beklentimin altında, ama yine de iyiydi.(Porsiyon Fiyatı: 29,5 TL)

IMG 0926Arkadaşlarımdan biri, menüde “Fegato Alla Griglia” olarak geçen Izgara Dana Ciğeri Filetosu, balzamik ile karamelize edilmiş soğan ve patates püresini seçti. Sonuç onun için hüsran oldu. Ciğer iddialı bir tercihti tabi…Birkaç lokmadan sonra maalesef yemeğine devam edemedi… (Porsiyon Fiyatı: 26 TL)

IMG 0927Diğerimiz de “Osso Buco Alla Milanese” denilen, kısık ateşte havuç, domates ve kerevizli sos içerisinde pişirilen Dana İncik ve safranlı Risotto’yu denedi ve o da yemeğinden oldukça memnun kaldı. (Porsiyon Fiyatı: 34,5 TL)

IMG 0943
Sıra tatlılara geldiğinde ise açıkcası Tatlı menüsünü biraz zayıf bulduk. Çok iddialı oldukları Tiramisu’yu ve İtalyanca’da “Gelato” olarak geçen Dondurmanın Vanilyalı olanını denemeye karar verdik. 5 kişilik naçizane jurimiz dondurmayı standart buldu:) (Porsiyon Fiyatı: 10 TL)

Menüde; Mascarpone peyniri, güçlü espresso kahvesi ve kahve likörü ihtiva ettiği yazılan Tiramisu ise, gerçek İtalyan Tiramisu’sundan, o heyecanla beklediğimiz likör tadını alamadığımız ve şekeri de az olduğu için, çok yavan bulundu ve pek ilgi görmedi. (Porsiyon Fiyatı: 12 TL)

IMG 0945

Yemeğin sonuna doğru, tüm hanımların sık sık yaptığı gibi “burnumuzu pudralamak”(!) istedik ve git git bitmeyen Carluccio’s’da artık koridorun ennn sonuna geldiğimizde nihayet bulduğumuz tuvaletin, o kadar büyük ve kalabalık bir mekan için, sadece tek kişilik olduğunu görünce, mecburen uzuuuuun bir sıraya girip beklemek zorunda kaldık. Hatta beklemekten sıkılan veya belki de durumun aciliyetinden, arada erkekler tuvaleti tarafına giren hanımlara da şahit olduk:)

Bu aralar oldukça popüler olduğunu ispatlarcasına bol bol tanıdık eşe dosta rastladığımız mekandan ayrılma zamanı geldiğinde ise, gözüme daha önce dikkatimizi çekmemesine şaştığım peynir, sos ve makarnaların yer aldığı gurme market vitrini takıldı…Yemeğinizden tadı aklınızda kalan ve çok beğendiğiniz tüm sos ve peynirleri buradan satın alabiliyorsunuz.

IMG 0952

Ayrıca hemen girişte de, Şef Antonio Carluccio’nun dünyaca ünlü lezzet sırlarını paylaştığı yemek kitaplarının satıldığı bir stand yer alıyor. Cesaret edip de denemek isteyenlere 🙂

IMG 0951

Zamanla çok daha iyi olacağına inandığım Carluccio’s’dan, aklım kalbim bir sonraki buluşmamıza kadar o enfes Porcini Mantarlı Risotto’da kalmış şekilde ayrıldım:)

Makarna Tarifi

112

“Hadi canım, makarna yapmayı herkes bilir” demeyin işte! Bilmeyen ve bana tarifini soran pek çok insan var etrafımda tanıdığım…

İlk kez makarna yapımını ortaokuldayken bir derste yaptığımız etkinlik esnasında görmüştüm… “Görmüştüm” dediysem, sınıfın girişken çocukları, öğretmen gözetiminde makarna yaparken, ben mümkün olduğu kadar ocaktan ve ateşten uzaktaydım ve sadece kaynar su fokurdamaları duyup, aman benden karıştırmamı filan istemeseler keşke diye ennn uzak noktaya kaçtığımı hatırlıyorum…

resimli-makarna-tarifi

Gerçekten de düşündüğümde çocukluk dönemim boyunca beni yemek yapmaktan en çok soğutan şeyin, ocakta tencerenin altında yanan, o kontrol edemeyeceğimi düşündüğüm ateş ve o mavi alevi görmek olduğunu söyleyebilirim…

Hele bir de aman yemek taşarsa, ya o alev sönerse, ya gaz kaçağı olursa falan filan diye kafamdan kötü kötü senaryolar yazarak, kendimi bu işten uzaklaştırmam çok da kolay oluyordu.. Oysa şimdi elektrikli ocağımla çok mutluyum:)) Hem temizlemesi çok daha kolay, hem de ortada ateşi alevi filan olmadığı için, o eski tedirginlikleri hiiiiç taşımıyorum. Benim gibi hissedenlere bu kolaylığı önerebilirim, gerçekten de düz vites arabadan, otomatiğe geçmek gibi geldi bana:))

Güzel ve leziz bir makarna yapmak için şimdi size yazılı tarifi verip, ardından da her zamanki gibi hem açık anlatımlı hem de adım adım fotoğraflı tarifini veriyorum.

Gözlerinizle gördüğünüz zaman nasıl aklınızda kaldığını ve mantığı ve sıralamayı çok daha kolay anladığınızı anlatan e-mailleriniz ve geri bilgilendirmeleriniz beni çok mutlu ediyor ve “Üşengeç Şef” efsanesi sayenizde bu kadar kısa sürede binlerce hit alan bir fenomene dönüştü:) İlginize ne kadar teşekkür etsem azdır, o zaman hadi makarna yapalım ve aaafiyetle yiyelim:)

MAKARNA TARİFİ
(Adım adım fotoğraflı tarifi de aşağıda)

Malzemeler(2-3 kişilik):

  • 1/2 paket Makarna ( Ben bu örnekte Yumurtalı Erişte kullandım ama tarif aynı)
  • 1,5 Litre kadar Kaynar Su
  • Tereyağ
  • Tuz
  • Sıvıyağ

Önce kettle’da 1,5 Litre kadar su kaynatalım ve derin ve ortaboy bir tencereye alalım.

resimli-makarna-tarifi
resimli-makarna-tarifi
Kapağını kapatıp, su fokurdamaya başlayana kadar kaynatalım

resimli-makarna-tarifi

Altını açalım ve su kaynamaya başlayınca, içine  1 çay kaşığı kadar tuz ve 2-3 damla kadar (yani sadece yapışmasını önlemek için ve çok az miktarda) sıvıyağ dökelim.

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi
Hepsi kaynayıp, fokurdamaya başlayınca, işte şimdi makarnayı ekleme zamanı…

Kullandığınız makarnanın marka ve modeline göre hepsinin paketlerinin üzerinde ortalama bir pişirme süresi önerisi bulunuyor. Öncelikle bunun yazılı olduğu yeri bulalım.
resimli-makarna-tarifi

Ben yumurtalı erişte yapımını fotoğrafladığım için, bu örnek üzerinden gidersek eğer, tavsiye edilen pişme süresi: 5-7 dakika diyor…
resimli-makarna-tarifi

Yani eğer İtalyanların Al dente dediği gibi makarnayı biraz diri seviyorsanız 5 dakika, Al Bueno dediği gibi daha iyi pişmiş olarak tercih ediyorsanız ise 7 dakika pişirin demek bu… tabi bunlar ortalama süreler… Sizin ağız tadınıza en uygun olanını, yine en iyisi deneye yanıla bulmak…

resimli-makarna-tarifi
Diyelim ki 6 dakika kaynattık ve içinden bir makarna tanesi alarak, hafif üfleyip soğutup bir lokma tadına bakarsanız ve yumuşaklık derecesinden memnun kalırsanız, işte hazırdır…

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi
Yok hala benim için biraz fazla diri derseniz, tencerenin başından ayrılmayarak, 1-2 dakika daha pişirip, istediğiniz kıvama gelene kadar tekrar bir kontol edebilirsiniz…

resimli-makarna-tarifi

Bu aşamadaki bir diğer önemli nokta da, makarnayı süzgeçle süzerken, üzerinden ayrıca su akıtmamak gerektiği… Bu sayede içindeki tüm besin değerleri ve lezzetinin suyla birlikte akıp gitmesini önlemiş oluyoruz.

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi
Şimdi içi boş kalan aynı tencereye 1 kaşık kadar tereyağı koyup eritiyoruz.

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi
Minik minik köpürmeye başladığını gördüğümüz anda, yaüın uyanmasına fırsat vermeden hemen üzerine süzdüğümüz makarnayı ve yarım çay kaşığı kadar tuzu ilave edip, iyice homojen hale gelene kadar karıştırıyoruz.

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi

resimli-makarna-tarifi
İşte size afiyetle yenilmeye hazır mis gibi makarna… İster yoğurtla, ister üzerine kaşar peynir rendesiyle, ister beyaz peynir ufalayarak çeşitlendirebilirsiniz.

resimli-makarna-tarifi

Yok ben daha komplike ve daha da lezzetli bir makarna sosu isterim derseniz, o zaman sizi bir sonraki yazımda anlatacağım “Kremalı Domatesli Tavuk” tarifime göz atmaya bekliyorum:)
resimli-makarna-tarifi

WISH FOR NISH’den Sonbahar’a Özel İndirimi Kaçırmayın derim

0

Wish for Nish, her biri el yapımı olarak sınırlı sayıda üretilen Takı ve Ev Aksesuarı tasarımlarının yer aldığı Online Satış Mağazası www.wishfornish.com’da Sonbahara Özel tüm Shamballa Bilekliklerinde %20 İndirim fırsatı sunuyor.
Kredi Kartına 3 taksit imkanı yanında, Havale/Eft ve hatta ürün teslimi anında Kapınızda Nakit veya Kredi Kartı ile ödeme seçenekleri de sağlayan bu online mağazaya kesinlikle göz atmanızı tavsiye ederim. Ayrıca hızlı gönderim ve ücretsiz iade imkanı da sunan Wish for Nish, sadece kadınlara değil, erkek, genç ve çocuklara yönelik tasarımlarıyla da büyük ilgi görüyor.

Shamballa Bileklikleri ise şu anda çok moda… Hollywood starlarıyla başlayan bu trend, şu anda bütün dünyayı sarmış durumda…

Bana şans getirdiğine inandığım ve ennnn çok sevdiğim takılarım ve ev aksesuarlarım Wish for Nish’den…Özellikle renk renk Shamballa Bileklikleri bir harika! 🙂

WISH FOR NISH EBulten

Litresi 362 TL’ye İçme Suyu mu olurmuş demeyin… Oluyormuş işte :)

0

Bling1
Milano’nun merkezindeki Duomo Katedrali’nin hemen yanında konumlanan ve tamamı lüks markalardan oluşan La Rinascente Alışveriş Merkezinin 7. Katındayım…
Buradaki İtalyan restaurantlarının terasından Duomo Meydanını ve Duomo Kilisesinin kubbesindeki altın Madonna heykelini izlemek mümkün…

Daha az önce Katedrali adım adım gezdim ama yetmiyor, bir de bu taraftan bakıyorum adamlar nasıl yapmış bu Gotik tarzdaki binayı bu kadar detaylı ve ihtişamlı diye düşünmekten kendimi alamıyorum… Dile kolay 1386’da yapımına başlanmış ve neredeyse 500 yıl sürmüş tamamlanması…

Duomo Cathedral
Sonra açlık başıma vuruyor ve kendimi Obika Restaurant’ın menüsüne konsantre halde buluyorum.
duomo1

Obika’nın terasında öğle yemeğini yedikten sonra kendime geliyor ve bu güzel manzaranın keyfini biraz daha çıkardıktan sonra aynı katta yer alan gurme ürünlerin satıldığı reyonlar arasında, lezzetli soslar bulmak umuduyla dolanırken, bir anda karşıma, gözümü alan bu şişeler çıkıyor… Işıltıya olan düşkünlüğüm malumunuz…

Swarovski yazısını da görünce, tutuluyorum bir anda…

Üzeri renkli kristallerle süslü 375 mililitrelik şişesi 59 Euro olan Bling H20 isimli bu su, Designer Water olarak geçiyor. Ama yapılan eleştiri ve araştırmalar gösteriyormuş ki tadının normal musluk suyundan pek de bir farkı yok…

Şimdi şöyle yuvarlak bir hesapla 375 mililitresi 59 Euro ise, Litresi: 157,33 Euro. Bugünkü pariteden 1 Euro=2,3 TL ise işte size bir litre su 362 TL. 🙂
bling3
Hollywood Celebrityleri ve Hi-Fi Sosyete için tasarlanan Bling H20’nun Jamie Foxx ve Ben Stiller gibi aktörler ve sporcularla tanıtımı yapılmaya çalışılırken…
jamie
ben stiller

bir yandan da Paris Hilton’un köpeklerinin su ihtiyacı için bu markayı kullandığını açıklamasıyla bazı spekülasyonlar yaşanmış. Ama yine de en şık restoranlardaki yerini de bir şekilde korumasını bilmiş gibi görünüyor.
paris hilton

paris with bling

bling2
9 adımlık bir saflaştırma işleminden geçirildiği belirtilen Bling H20’yu Luxury Lifestyle yaşam felsefesine inananların kendi prezentasyonunun bir parçası olarak kullandığı öne sürülüyor ama yapılan testlerde suyun tadının, Manhattan’ın musluk suyunu geçemediğinin ortaya çıkması da enteresan tabi:)