Eşimle birlikte 9 günlük bayram tatilini, senenin son sıcak tatil imkanı olarak hayal ederek, kendimizi Bodrum’a atmaya karar verdiğimizde, araya günübirlik bir de Kos Adası seyahatini sıkıştırmayı kafamıza koymuş ve pasaportlarımızı yanımıza almıştık.

Bayramın birinci gününü eş-dost ziyareti, Türkbükü’ndeki favori mekanımız Pitahaya’da harika bir kahvaltı klasiği gibi ritüellerimize ayırınca, Kos Adası ziyareti için en uygun günü Cuma olarak belirlemiştik. Adaya yaz boyunca hafta içi her gün sefer yapılıyor olması, bizi seçim yaparken oldukça rahatlatmıştı. Ben Kos meydanında Sirtaki yaparken, eşim o kadar rahat mıydı onu bilemem ama, bu konuya sonra geleceğim:)

usengec-sef-sirtaki-dersi-kos-yunan-adasi

Bodrum, hem eşimin hem de benim çocukluğumuzdan beri en sevdiğimiz tatil beldesidir. Daha Güvercinlik tarafından yaklaşırken, hemen sağda bir anda beliren masmavi deniz ve bembeyaz evlerle karşılandığımız o manzarayı görür görmez, hemen içimize çocuksu bir heyecan ve coşku dolar. Bu seneki bu üçüncü seyahatimizden bir gün önce gerçekleşen inanılmaz miktardaki sağanak yağış ve sel görüntülerinden sonra, Bodrum bizi yağmurlu ve kapalı bir hava ile karşıladı ama bu hali bile ona olan sevgimizden hiç bir şey azaltamadı.

Perşembe akşamı, yarın sabah için yanımıza euro almak üzere Bodrum merkezde dolanırken, yolumuzun üzerindeki hangi ATM’ye uğrasak şansına ya işlem yapamıyordu ya da selden nasibini aldığı için hasar görmüş ve çalışmıyordu. Böyle böyle marinaya kadar geldik ve sonunda çalışan bir ATM bulup, para çekmiş olsak da, bu sefer de etrafta döviz bürosu kalmamıştı. Euro satın almak için en kötü, otelden yardımcı olacaklarını düşündüğü için, bizim beyi daha önce döviz bürolarının olduğu tarafa tekrar yürütme isteğim sonuç vermedi. Kendinden bu derece emin olması, resepsiyondaki görevlinin maalesef yardımcı olamayacağını söylemesiyle biraz sekteye uğrasa da, “olmadı kredi kartı kullanırız, ne olacak ki?” diye içimizi biraz rahatlattı. Cüzdanımın derinliklerine zamanında sıkıştırdığım bir 30 Euro vardı. Olur da bir gün nakitsiz kalırsam zor durumda yanımda bulunsun diye unuttuğum bir şey işte. 30 Euro! Wow bu nasıl zenginlik:) O zaman ver elini Kos! 🙂

yesil-marmaris-lines-bodrum-kos-feribot

Cuma sabahı, Katamaran adı verilen, hani bizdeki Bakırköy-Kadıköy arası çalışan deniz otobüslerini çağrıştıran ve Bodrum-Kos arasını 20 dakikada alan, “Yeşil Marmaris Lines” firmasının 9:15 kalkışlı hızlı feribotuna binmek için, bize söylenildiği gibi 1 saat evvelinden Bodrum Cruise Port’ta olduk. Erken gelinmesi önemli, çünkü oldukça kalabalık bir güruh sizinle aynı şekilde, karşıya geçmek için burada sıraya girmiş bile… Bir fikir vermesi açısından söylemek gerekirse, günübirlik gidiş dönüş bilet fiyatı sanırım adam başı 24 Euro’ydu.

yesil-marmaris-lines-bodrum-kos-feribot-usengec-sef

Bodrum-Kos feribotlarının kalktığı “Bodrum Cruise Port” denilen bu liman geçtiğimiz senelerde yapılmış en yeni limanlarımızdan biri ve Halikarnas Disco’dan devam edince hemen ileride bulunan İçmeler Mevkii’ne gidiş istikametinde yer alıyor. Ufak bir Gümrük bölümü ve mini bir freeshop’u var aslında, ancak merkezi olması ve araç park imkanı sayesinde avantajlı bir nokta. Özellikle hafasonu gidecek olanlar için tavsiyem biletlerini fiziksel olarak önceden almış olmaları ve tam 1 saat evvel orada olmaları… Zira özellikle hafta sonları ciddi kalabalık olduğunu feribota bindikten sonraki kaptanın şu anonsu ile daha iyi idrak ediyorsunuz: “Lütfen yanlarınızdaki koltukları çanta ya da özel eşyalarınız ile işgal etmeyiniz, ayakta yolcu kabul etmiyoruz, feribotumuz tamamen doludur ve her bir koltuğa yolcu oturacaktır.”

Yoğunluktan dolayı biraz rötarlı kalkmamıza rağmen, feribot kantininden aldığımız Cappucino’yu bitirene kadar kendimizi Kos Limanı’nda buluyoruz. Bu arada eşim, kantinden 10 Euro satın almış. Etti mi size 40 Euro. Harca harca bitmez artık.

yunan-adasi-kos-liman-kale

Kos Limanı gördüğümüz en etkileyici Limanlardan bir tanesi, zira Kos Kalesi’nin hemen yamacına kurulmuş. Limana indikten sonra yine dar ve küçük bir gümrükten geçtikten sonra Kos’a hoş gelmiş oluyoruz:)

yunan-adasi-kos-liman-marina-deniz

Liman çıkışından sağ tarafa doğru gittiğinizde merkez marina ve restoranlarının olduğu ve google’a “Kos” yazdığınızda çoğu resimde gördüğünüz o palmiyelerin olduğu yola geliyorsunuz.

yunan-adasi-kos-liman-marina-palmiye

Burası aynı zamanda “sight seeing” araçlarının da kalkış noktası. İki alternatifiniz var: bir tanesi  daha küçük bir merkez turu ile sizi gezdiren tren görünümlü bir araç; diğeri ise yaklaşık 1 saat süren ve daha yukarılardaki yapıları da görmenize fırsat tanıyan ve arzu ederseniz, aralarda inip, bir sonrakine tekrar binme şansınızın da olduğu, üzerinde “Hop on-Hop Off” yazan üstü açık midibüsler.

yunan-adasi-kos-liman-marina-ada-turu-tren

Hem bizim geldiğimiz katamaran, hem de ondan biraz daha uzun süren diğer açık feribot ile beraber, ada bir anda yüzlerce Türk ile doluveriyor. Zaten burada gözlemlediğimiz en önemli unsur kültürlerin iyice iç içe geçmiş olması. “Dil” unsurunu çıkardığınızda, iki halk arasında yaşam tarzı, hareket, üslüp, tavır olarak çok büyük farklar göremiyorsunuz. Ah! Bir de şu politikacılar olmasa:)

Biz öncelikle bahsettiğim kısa merkez turu için kırmızı bir eğlence trenine benzeyen araçlara atlayıp, hızlıca bir etrafı anlamaya çalışıyoruz. Bu turun kişi başı fiyatı 6 Euro. “Gitti caaaanım 12 Euro daha birinci saniyeden” diye şakalaşırken, cepte kalan 28 Euro ile neyse ki hala tek güvemcemiz kredi kartı:)

yunan-adasi-kos-ada-turu-usengec-sef

yunan-adasi-kos-liman-marina-denizGökyüzü alabildiğine açık ve masmavi, güneş pırıl pırıl… Adanın kendi büyük olmasına rağmen, merkez kısmı küçük, şirin ve bakımlı bir kasaba gibi. Bu hızlı tur sayesinde, biraz kafamızda fikir oluşuyor ve bu sayede en beğendiğimiz kısımlarına az sonra yürüyerek daha detaylı olarak gezebileceğiz.

Adanın en önemli ve meşhur figürü “Hipokrat Ağacı”… Bu ağacı görünce içim biz “cız” etmedi desem yalan olur.yunan-adasi-kos-usengec-sef-hipokrat-agaci

Çünkü zamanında, “büyüyünce ne olucaksın”?” sorusuna sanki çok kolay bir şeymiş gibi şapşal şapşal “Doktor” cevabı veren çocuklardandım ben de… Güya 10 sene tıp okuyup, Hipokrat yemini edecektim. Ne zaman ki kan grubumu belirlemek için, bir hemşire tarafından parmağıma batırılan bir iğne sonrası çıkan minicik kan, benim gözüme kocaman bir balinanın tepesinden fışkıran tonlarca su kadar devasa göründü… Ben oracığa “Şak” bayıl! Ayıldığımda ayağımın altında yastıklar mastıklar! “Aman kızım evladım, sen en iyisi mühendis ol, mimar ol, avukat ol ama doktorluk senin neyine!” kararını işte o gün vermiştim aslında. İlkokulda aşı günleri sıraların üzerinde nasıl kaçtığımı da görseniz yarılırsınız gülmekten:) Ama olsun, Kos’a kadar gelmişken, bu anıtsal Hipokrat Ağacı’nı ziyaret etmesem yine de bi’ eksik kalırdı 🙂

Tıp biliminin babası olarak adını tarihe kazımış olan Hipokrat’ın, bundan taa 2400 yıl önce gölgesinde öğrencilerine ders anlattığına inanılan “Hipokrat Ağacı”nın etrafı yerli ve yabancı pek çok turist tarafından sarılmıştı, bu yalnız pozu çekmek kolay olmadı anlayacağınız:) Hemen kenardaki Osmanlı Çeşmesi’ni inceleyen turist abiyi saymazsak tabi…

İyi de henüz kahvaltı yapmadık! Nasıl yani? Benim gibi hipoglisemisi olan birisini, aç karnına gezdirebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Ay! Kan görmeme gerek yok, şuracığa bayılazaaam. Benzinsiz araç nasıl gitmezse, ben de şu anda deponun sonuna kalan kirli benzinle son demlerini yaşayan bir araba gibiyim. Bilmem anlatabildim mi? 🙂

yunan-adasi-kos-begonvil-zakkum

Begonvil ve zakkumlar arasından rüya gibi bir sokaktan geçerek, iyi bir kahvaltılık mekan arıyoruz. Hangisi beğensem ve sorsak, kredi kartı geçmiyor. Nasıl ama yahu? Biz ona güvenmiştik!:)

Bir-iki-üç-beş derken nihayet karşımıza hemen deniz kıyısındaki “Mesgios” isimli bu balık restaurantı ve onun sevimli garsonu çıktı yolda. Bizi içeri davet ettiğinde, saat henüz öğlen bile olmadığı için balık değil ama kahvaltılık bir şeyler aradığımızı söyledim, “tabi ki” dedi gülümseyerek. Kredi kartının da geçtiğini öğrenince, derin bir nefes aldık. Çünkü biliyorsunuz ki; “Açken ben, ben değilim!”:)

yunan-adasi-kos-kahvalti-balik-restaurant
Tostlar, sahanda yumurtalar, saganaki peynirleri derken, şahane bir kahvaltı yaptık ve işte depoyu fulledim, artık gezmeye hazırım çünkü keyfim yerine geldi yahu! 🙂 İşte tam da bu kahvaltıdan sonrası, yazının en başındaki fotoğrafta benim, etraftakileri umursamadan, meydanda sevinçten “Zorba the Greek” filminin melodisini dilime dolayıp, kendi kendime “Sirtaki” yaptığım dakikalara denk geliyor:)

yunan-adasi-kos-meydan

Araba kiralamak ve bu aslında oldukça büyük olan adanın diğer güzel bölümlerini de rahat rahat gezmek istedik ama merkezde girdiğimiz araç kiralama firmalarının elinde ya hiç araç kalmamıştı, ya da oldukça döküntü görünen düz vites, plastik pencereli arazi tipi araçlar vardı. Kredi kartı da kabul etmediklerini öğrenince, ne de olsa günü birlik geldiğimiz için bundan vazgeçtik.

Meydandan başlayarak dolaşmaya ve fotoğraflar çekmeye başladık.

yunan-adasi-kos-meydan-kilise

Turkuaz mavisi ve beyaz rengi, Ege’yle çok bağdaştırdığım için Ada’daki en sevdiğim bu yapılardan biri de bu tertemiz boyanmış bakımlı kilise binası ve bu merdivenli sevimli sokak oldu.

yunan-adasi-kos-gezi-usengec-sef

Etrafta zamanında Rodos şövalyelerinin, Osmanlı’dan korunmak için yaptıkları pek çok kale var.

yunan-adasi-kos-gezi-kale

Aralarda tatlı molasını da ihmal etmedik tabi.

İşte onlardan birinde, vitrinde “Frozen Nutella” tabelasını görünce “Allaaaah! yeni bi’şey!” diye heyecana kapılıp, nihayetinde çikolatalı dondurmanın üstüne 1 kaşık nutella eklendiğini görünce, bu durumla çok eğlenirken ben… 🙂

yunan-adasi-kos-gezi-usengec-sef-nutella
Biliyorsunuz “Siesta” diye de bir gerçek var. Adamlar Yaz-Kış demeden, öğlen vakti 3 saat kadar dükkanlarını kapatıp, dinlenmeye gidiyorlar. Bu tarz durumda, gerçekten de çoğu cafe, mağaza ve restaurant kepenklerini indiriyor ve scooter’ına atlayan basıp gidiyor:)

Az da olsa, kapatmayanlar da var tabi.. Yunanistan’a gelip, mutlaka yapılması gerekenlerden biri de, hazır Siesta zamanı etraf tenhalaşınca, güneşin altında ortada dolanmak yerine, bizim “CrepeMania” denilen bu huzurlu mekanda yaptığımız gibi, devasa bir asma ağacının gölgesinde, kendinize rahat bir koltuk seçip, Yunanlıların ulusal içeceği olan “frappe”nizden yudumlamak…

yunan-adasi-kos-gezi-frappe

yunan-adasi-kos-gezi-tarihi-bina
Açık hava müzelerinden ve tarihi kalıntıları yakından incelemekten hoşlanıyorsanız, Kos merkezindeki “Agora” kalıntıları tam size göre… Palmiyeler bana biraz “Jurassic Parkı” anımsatsa da tekrar söylüyorum burası Kos 🙂

yunan-adasi-kos-gezi-agora-kalintilari

Feribotun geri dönmek üzere kalkış saati 18:00’de, dolayısıyla 17:30 gibi en geç tekrar limanda olmanız gerekiyor. Belki adanın tamamnını, plajlarını ve diğer tarihi yerlerini detaylıca gezip görme fırsatımız bu seferlik günü birlik ve kısıtlı bir kaç saat için geldiğimizde olamadı ama en azından bir dahaki sefere gelmek isteyip istemediğimize buradaki izlenimlerimize göre artık rahatça karar verebileceğiz.

yunan-adasi-kos-gezi-usengec-sef
Akşam yemeğine kalamasak da, akşam üstü için güzel bir yemek yemeden Ada’dan ayrılmak olmaz. Sanırım artık Siesta bitmiştir diye, yürüye yürüye hem arkadaşlarımızın tavsiye ettiği hem de sosyal medya aramalarımda önerilen bir mekan olan Barbouni Restaurant’a geldik, zaten onlar Siesta yapmıyormuş.
yunan-adasi-kos-gezi-barbouni-restaurant
Burası adadaki şimdiye kadar gördüğümüz yerlere oranla çok daha modern, yeni ve ferah şekilde dekore edilmiş, hemen deniz kıyısında bir işletme. İlk sorumu tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Tabi ki en çok “kredi kartı geçiyor mu?” onu merak ediyorum :)) Çok nazik ve güleryüzlü bir garson bizi karşılıyor ve en güzel masalardan birine oturuyoruz. Menüden kendimize güzel bir Greek Salata seçiyoruz. Üzerindeki beyaz peynirin tadı olukça başarılı. Salatadaki sebzeler ise inanılmaz derecede taze. Biberler domatesler kütür kütür tabir ettiğimiz, sanki daha dalından yeni koparılmış gibi. Meğer aile sebze-meyve işi de yapıyormuş.

yunan-adasi-kos-gezi-barbouni-greek-salata

İlk kez Midilli’de tadına baktığımız ve pek beğendiğimiz yeşil renkli (yani en hafifinden) Barbayannilerle (Varvayanni diye okunuyormuş) dolu kadehlerimizi tokuştururken değmeyin keyfimize…:)
yunan-adasi-kos-usengec-sef-ouzo-barbouni-restaurant
Messinia Bölgesi’nden gelen, Hellim’i andıran yapıda ve inanılmaz lezzetli bir Talagani Peyniriyle başlangıcımızı yapıyor ve bunu artık akşam yemeği olarak konumlandırdığımız için, menüden tadını merak ettiğimiz pek çok şeyin siparişi verdik.

talagani-peyniri-messinia-kos-yunan-adalari-barbounikos-yunan-adalari-barbouni-levrek
Kabakla servis edilen marine levrek de, midye de çok lezzetliydi.

kos-yunan-adalari-barbouni-midyekos-yunan-adalari-barbouni-ahtapot-kalamar

Değişik lezzetler denemek istediğimiz için, masamızla ilgilenen beyin tavsiyesi üzerine denediğimiz Kalamar köftesi ise tad olarak bize pek hitap etmedi ama zaten ona gelene kadar pek çok şeyi oldukça beğenmiştik.

Hesabı istediğimizde beğenmediğimiz ve bir daha dokunmadığımız için o köfteyi yazmadıklarını söylediler. Hesap pusulasının içinden bir de Türkçe kartpostal çıktı:)

kos-yunan-adalari-barbouni-sakizli-muhallebi
Biz kalkmayı düşünürken, mekanın sahipleri olan anne-oğul masamıza geldi ve tanışıp öyle güzel kaynaştık ki… Kısa sürede Sevasti ve Christo’yla birbirimizi sanki yıllardır tanıyor gibi olduk. İstanbul’daki “Maria’nın Bahçesi” isimli restaurant’ın sahibesi olan Maria’nın da en yakın arkadaşları olan bu güzel insanlar, “illa bir tatlımızı yemeden sizi bırakmayız” dediler. “Çok isteriz ancak, feribot zamanımız yaklaştı” dediğimizde, Sevasti “merak etmeyin ben sizi arabayla bırakırım limana” diye ısrar edince, Sakızlı Muhallebinin tadına bakmak üzere oturduk. Eşim ki kendisi hiç sakız sevmez, (ben de pek bayılmam laf aramızda) bu tatlıya bayıldı.

Ben de isminin “Patsavouropita” olduğunu Christo’dan öğrendiğim Leros Adası’na ait bu su böreği görünümlü enfes tatlıya öldüm bittim. Bir çatal daha bir çatal daha derken, isminin bizdeki “Paçavra” kelimesiyle aynı manaya geldiğini öğrendim. Zaten okunuşları da çok benziyor. Nasıl da kaynaşmışız birbirimize. Tabaklar Paşabahçe, çatal kaşık Aryıldız, dükkan dekorasyonunda her yerde Türk rakıları… Hepsini Ege’nin karşı kıyısına geçip, en yakın komşuları olan bizden alıyorlar tabi:)

Hatta Christo bayağı Türkçe’de biliyor, gide gele öğrenmiş ve kendini daha da geliştirmek istiyor. Böyle Türkçe öğrenmeye çalışan yabancıların arada “İnşallah”, “maşallah” diye konuşmaları bana her zaman çok tatlı gelir. Gelenek, görenek, yakınlık, samimiyet… Eh fiziksel olarak da farkımız yok, inanılmaz benziyoruz, ben uzaktan bakınca ayırdedemiyorum şahsen kim Yunanlı, kim Türk. 🙂

kos-yunan-adalari-barbouni-restaurant-usengec-sef

Sevasti bizi limana bırakmadan önce, hep beraber tabi ki bu güzel günün anısına hatıra pozumuzu verdik. Ben hala buralara kadar gelip, toplu olarak bir “Sirtaki” bile yapamamış olmanın verdiği hevesle, hazır birbirimize böylesine sarılmışken, onlara da teklifimi yaptım. Bu kadar çılgın olduğumu düşünmedikleri için gülümsediler sağ olsunlar.

Ya farkında mısınız ama benim çok Sirtakim geldi, bir kursuna gitmek istiyorum sankiiii:) Gerçi Tango da, Vals de olur, yeter ki eşimi ikna edebileyim birlikte katılmaya…:) Bu arada bu tatilden cebimizde hala kalan 10 Euroyla döndük. Onunla bir kursa yazılırız artık:)

SİZ DE DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞIN

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz